21 Ekim 2008 Salı

of

Yüreğim ağzımda geziyorum iki gündür. Zaman çook hızlı geçiyor. Geçerkende eli boş gitmiyor. Alıp alıp götürüyor. Arada bir dürtüyor, zaman durmuş gibi mal mal etrafımıza bakarken bizler. 

Kimse gitmedi. Yazıya kötü başladım, çünkü o kötülüğü ensemde hissettim. 
"Ya kaybedersem?" dedim. "Ya kaybetseydim? Tüm anılarımı, çocukluğumu, çocuğumu, kocamı, hayatımı, tüm iyi ve kötü günlerimi, tüm hastalıklarımı, gırtlağımdan geçmiş her lokmayı?" Yastık altında gizlenen günlük gibi, koklayınca insanın içini ısıtan bebek çorapları gibi. Yaşanmışlığı, tüm fotoğraflarımın rengini.

Anneanneciğim korkuttu. Öyle korkuttu ki bir endoskopi neticesini ona yumuşak dille biraz yalan dolanla anlatırken -kandırırken çocuk gibi- kendimi ne aptal, ne
çaresiz, ne salak, ne gerzek, ne lüzumsuz hissettim. "Birşey yok.. böyle böyle ya.. ondan böyle olmuş.. birşey yok"

Günü kurtardık ailece. Kendimizi bir güzel kandırdık, oyaladık. Aptallardık. Onun hergününü bayram etmemiz gerekirken, günlük yaşantılarımızın ortasında sağa sola savrulmuş, kimi zaman birbirimizi aramayı bile külfet görmüş, hele ki birtaneciğimin değerini unutmuş şikayetlerini kulak arkası etmiş ahmaklardık!

Sanki ağaçtan düşmüştük.

Bugün dank etti işte. Hayatın ne kadar kısa, içindeki çoğu şeyin aslında ne kadar boş olduğu, hayatımızı birilerine borçlu olduğumuz gerçeği şemsiye gibi girdi herkese. Şimdi her gece eteğinin dibinde toplaşsak da onu kaygılandırmaktan başka bir işe yaramaz.

Benim güzel, mis kokulu melek anneannem...

Seni ne çok sevdiğimi bir ben biliyorum. Sana ne kadar muhtaç olduğumu. Hatta diğerlerinin de kadar muhtaç olduğunu. Sensizlik korkusunun nasıl kanımı dondurduğunu, herşeyden ve Mercan hariç herkesten ötede, yüksekte, porselenlerin arasında bir yerde olduğunu. Çok kızıyorum kendime. Şu genç yaşıma rağmen sana gelmekten kendimi alıkoyup "yorgunum" demelerime, bir anlattığnı unutup tekrar anlatmaya kalktığında sözünü kesmelerime. 
Çok özlüyorum çocukluğumu. Belki kimsenin arzulamayacağı kadar çok isterdim yeniden çocuk olabilmeyi. Elimden tutup gezdirmeni, sarılıp okşamalarını, tüm güzel anılarımızın fotoğraflarda kalmamasını.. Hep öyle üç boyutlu ama hep öyle genç kalmanı.

Ve, iyi ki diyorum internetle falan aran yok, yoksa bu posttan sonra tansiyonun yine çıkacak yine üzecektin kendini. 









2 yorum:

  1. hemen anneannemi aramalıyım,yarın tabii:) yoksa bu saatte yüreği ağzına gelir:) umarım seninkide sağlığına kavuşur ve yine seni koklar , öper:)anneanne diyince akan sular durur bende de :)

    YanıtlaSil
  2. banada bi dönem anneannem bakmışdı.tek hatırladığım bana bırkez bıle bagırmadıgı.nasıl oluyorda bu kadar sabırlıydı?eski kadınlar gercekden bir farklı sanırsam.onlar ıcın cocuk özveri ötesi.bakalım bızde torun bakabılecek mıyız?böyle ıstekle,şevkle?

    YanıtlaSil