18 Nisan 2007 Çarşamba

Olur Böyle Vakalar

Bacaklarım açılsın yürümeyi unutmayayım diye bıdı bıdı ev yürüyüşlerine çıktığımdan ucundan köşesinden birazcık blog yazarı olduğumu unutup, hatta okurken zevk aldığım blog yazarlarının da varlığını unutup günleri geçiriyorum.
Ki ev yürüyüşü dediğimde genelde koridor boyunca (sahil olduğunu varsayıyorum) yapılan bir gezintidir. Mutfağa (midye dolmacı) varılır 2 birşey atıştırılır, su (mesela buzzz gibi bira) içilir ve gerisin geriye dönülür. Bazen pencereye yaklaşılır (denize) ve değişen "çocukluk"u gözüme sokup oyun anlayışının nasıl tepetaklak olduğunu gösteren ama belki çevrelerinde olup bitenler yüzünden çaresizce bu sulara yüzen çocuklara (balık diyelim biz) bakılır.

Tabi balıklara alık alık bakış anında biraz düşünülüp taşınılır. Bu balıklar kimlere yem olacak, nasıl doyuracaklar karınlarını...

İnsan her ne kadar yavrusu için; iyiyi, güzeli arzu etse de yine de varılacak noktaya erişmek akıntının sizi sürükleme inadıyla orantılı olabilir.

Yapılması arzulanan ve yapılması mutlak olan şey arasındaki fark; yapılması mutlak olanın çoktaan eyvallah denilerek hap edilip yutulmuş, her karın ağrısında da o yutulan hapın bir halta yaramadığı gerçeğini farkına varmakadır.

Yapılması arzulanan ise, aslında bireysel olarak değil de toplumsal olarak benimsenilmesi ve harekete geçilmesi beklenen şeydir.

Çünkü tek başına arzulamak dizilerde işe yarar genelde!

Kişi olarak büyük bir çoğunluğun gündemi oluşturan konuları ciddi biçimde sorguladıklarının farkındayız. Ancak bir araya gelip çığlık olmak söz konusu olduğunda o çoğunluğun ufalıp ufalıp hepi topu Tandoğan Meydanı'ndan taşacak bir çoğunluk olması da kaçınılmaz oluyor.

Arzuluyoruz işte.

Birileri birilerinin fişini çeksin, hatta civatalarını söküp bir kolide toplasın, tüm mezarcılar bir mezarda toplaşarak yaşadıkları hayata değer bir izdivaya çekilsin, herkes elinde fidelerle dolansın sağa sola fide ekelim, yeşili koruyalım, onun orası açık, bunun burası kapalı o zaman o böyle bu da böyle diye ayrım yapmayalım, o başa geçmesin bu başa geçmesin diye düşününceye kadar başa kimin geçmesi gerektiği konusunda gösterilebilecek hakiki adaylara sahip olalım..

Bla bla..

Arzuladım.

Ne değişti? Hiçbir şey. Sesime yandaş bulup çığlık olalım desem kendimi bir avuç insanla vızıldarken bulurum. Büyük çoğunluk arazi..

Hafta içinde Açalya'nın başına, yada blogunun başına gelenler..

Aslında ne kadar trajikomik.

Gelin birlik olalım temalı bir post olsa idi o kimseden gık çıkmazdı adım gibi eminim.

Ama iş sıçramaya gelince ne çok yobaz, sığ, yontulmamış insan varmış bir kez daha anladım. Arzuladıkları belli olmayan ama tepki vermeleri gereken konularda yardım (!) almış insanlar....


Bir bütünün parçası olduklarını idda etselerde bir oyunun parçası olanlar.

Savunacaklarının savunulacak tek bir yanı olmadığını bildikleri halde kuru kuruya çemkirenler.
Aslında bu konuda istikrarlılar. Takdir etmek lazım



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder