10 Mayıs 2011 Salı

Anılar üzerine...

Benim 3 yaşıma dair iyi kötü anılarım var. Söyleyince aptalca geliyor ama; erkek kardeşimle aramda 4 yaş olduğunu, ve hatırladığım anılarda henüz onun aramıza katılmamış olmasını hesaba katarsak o anılar benim 3 yaşıma ait.

Dediğim gibi; anılarım var 3 yaşıma ait.  Birinde fırından alıp tuzsuz ekmek aldığımı hatırlıyorum babamla. Birinde annemle babamın bir tartışmasını.. Sebebini bile! Sonra sık yaşanan elektrik kesintilerini, masanın altında oturduğumda kendi kendime konuşmalarımı... Tüm bu birbiriyle bağlantısız, çoğunun başını veya sonunu, neticesini hatırlamadığım apır sapır olayların bir sebep, o döneme ait hayatıma büyük etki (olumlu veya olumsuz) etmiş bir olayın kırıntıları olduğunu biliyorum.

Anneannemin doğacak kardeşime dikiş makinesinde bez kundak vs. dikmelerini hatırlıyorum, bir 19 mayıs günü tören izleyecekken sancılanan annemi hatırlıyorum.

Tabi bu anıları, bir kardeş istemediğime veya bunun gibi kardeş olgusuna o dönemde hazır olmadığıma bağlayabiliriz. Açıkçası emin değilim. Böyle nefret veya kin duyguları anımsamıyorum, doğduğunda ona acıyarak baktığımı hatırlıyorum hatta; çünkü 2 kilo kadardı...

Neticede o olayları hatırlamama sebep bir kardeş fikrine alıştırılmamış, hazırlanmamış olmam bile gösterilebilir.. Bilemiyoruz. Ancak benim emin olduğum birşey var 2 yaşından sonra beyin kayda başlıyor.

 İşte bu yüzden güzel oğlum; ileride hafızanda birleştirmeye çalıştığın yapbozların parçaları güzel görünümlü olsun istedim.

İstediğin şeylerinin tamamının gerçekleşemeyeceğini sana sık sık anlattım, anlatıyorum ve anlatmaya devam edeceğim. Hayat malesef isteklerimizi karşılama hususunda biraz meziyetsiz. "Beni sev" diye gözünün içine baktığın çoğu suret senin duygu yoğunluğunu ölçütleyemeyecek kadar tepkisiz. Kesinlikle adil olmayan bir düzende, küçük karınca kolonileriyiz. Aciz ve çoğu zaman savunmasızız. Heveslerimizle yüksek ökçeli ayakkabılar giyer, sonra yarı yolda çıkarıp yürümek zorunda kalabiliriz.

Kimi zaman sana sevimsiz yanıtlar veriyorum. Bir biberon daha süt istiyorsun "bu bana yetmedi" gibi komik, uykulu gözlerinle masum, ve 'elde etme' yetini test edercesine. "Hayır" diyorum, "kural kuraldır"... Kötü mü ediyorum diye düşünüyorum sonra. Neden kaşık kadar çocukla bir biberon sütün kavgasını ediyorsun. Ver, içsin de uyusun... Bir kaç sebepten ötürü uzatıyorum bu diyaloğumuzu. Hem isteme teknikleri geliştirmene yarıyor olabilir, ikna kabiliyetini kullanmana, veya belki benim arzu ettiğim gibi "her istediğini her zaman elde edemeyeceğini" sana bir kez daha kanıtlamış oluyorumdur. Fakat büyüdüğünde bu muhabbetlerimizi hatırladığında, benimle ilgili yorumunun ne olacağı önemli. 

Yetişkin hayatında "Annem iki yudum sütü esirgerdi" de diyebilirsin, "annemin kararlığı bugün bana hep ders oluyor" da...

Ben sana hep faydalı anılar oluşturmaya çalışıyorum oğlum. İleride aklına düştüğünde tıpkı benim bugün kendi anılarıma yaptığım gibi, onları sorguladığında anımsayacağın sebepler ve sonuçları olsun diye yapıyorum. Hayatının her anını düşünerek, düşünerek, düşünerek yaşa diye. Kavramlar , 16 yaşında, aynanın karşısında  sivilcelerini sıkarken ve sadece kızları düşünürken; benim sana yüksek sesle çemkirmelerim ve uğradığın bozgunlarla yamuk yumuk oluşmasın istiyorum sadece. Kendini, çevreni ve yaşamanın zorluklarını, kavgaları bilerek yaşayarak büyü istiyorum.

Haberlerde Japonya depremini, tsunamiyi ve beraberinde oluşan nükleer santral faciasının detaylarını izlerken bana soru sorman amacıma büyük bir attığımın kanıtı. "anne peki deprem ne" demen ve sonrasında hatta uzun bir aradan sonra başka bir doğal afet görüntüsü gördüğünde bunu önceki doğal afetle karşılaştırmaya çalışman son derece güzel bir aşama benim için.

Veya artık lüzumsuz oyuncaklar istememen "benim zaten yeterince oyuncağım var anne, gerek yok" demen.... Bu büyümüşte küçülmüş cevabın beni bir yandan mutlu ediyor, bir yandan da "acaba fazla mı ileri gidiyorum" diyorum kurallarımla ilgili olarak. Hediyeye açık, ancak ısrarla elde etmeye yerlerde sürünüp tepinmeye kapalı olgunlukta olman...

Çok güzel oğlum.


Bir yaşgününü beklerken; mart nisan ve mayıs aylarını sırasıyla ezberledin bravo. Çok büyük bir marifet mi? Aslında hayır... Sonuçta kimi ebeveynlerde yaşadıkları ülkede yaygın olarak kullanılmayan, günlük yaşantılarında pek de söz konusu olmayan yabancı dilleri çok küçük yaştan itibaren çocuklarına öğretmeyi meziyet sayıyor. Kötü mü? Hayır.. Ama bence buna gerek varsa güzel. Yani anan, danan, baban ve içinde bulunduğun koloni hötürce konuşuyorsa senin o yaşta pötürceyi öğrenmen çok da gerekli değil. Sonuçta hızla öğrenme yetin olmasına karşın aslında pratikte sadece oyun çağındasın. Yani ben senin 10 parmağını göstererek sayman ve 11'e geçtiğinde tek bir parmağını çıkarmanı överken ve tebrik ederken seni bunun bir üst kademesini yapmana teşvik edemem.

Biliyorum ki sen herşeyi, uygun gördüğün vakit, uygun bir şekilde kendi tarzında çözümlüyorsun. Yapman gerekeni biliyorsun.

Benim senin için en güzel dilediğim bu işte yavrucuğum...

Güzel anılarla dolsun yaşın, 

seni seviyorum


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder