21 Şubat 2010 Pazar

renkler tamam!


hiç unuturmuyum yazmayı. nasıl ki unutmak istemedim güzel şeyleri hatırlamak için açıp bakıyorsam, yazmak için de açmak istedim bu sayfayı. Ama anlatıp anlatabileceklerim hep öfke dolu, nefret kusan ve kelimelerin arasından dumanlar çıkan tarzda olacaktı.

istemedim.

virajlar aldım, stabilize yolları aştım da geldim.

"kendi ajansım" demenin büyüsü yanında fantastik zorlukla
rla karşılaştım. ama onunda üstesinden geldim. ben, koca ve miki!

hepsiniiiii aştım. yavaş yavaş yoluna girecek herşey, daha katetmem gereken çok yol var biliyorum.

ama blog..

ileride oğlumun bana telefon açışlarını hayal ediyorum.. "anne sana geliyorum" falan demeler böyle..

çantayı bir kenara fırlatmalar..

oğlumun ileride sahip olacağı şeyi (isterse tabi) küçük küçük inşaa etmek. bir isim bırakmak ona...

belki saçıp savuracağı, yıkıp dağıtacağı.. belki taş üstüne taş koyacağı.

ona helal olası...

öyle işte.

küçük prens olmak.

şu işe girdim gireli, tuhaf tuhaf şeylerle karşılaşıyorum. meğer insanların neredeyse tamamı suratlarında birer boyalı maskeyle dolanıyorlarmış. bunu öğreniyorum...

her birimiz farkında olmadan, pis bir elin maşası olmuşuz. ve pek gurur duyduğumuz dürüstlüğümüz de o kadar da sütten çıkmış ak kaşık değilmiş hani!!!

neler neler... ifşa edesiyem var ancak bir yanım dur diyo işte :))) n'aparsın?

neyse canım, bana kalsın, birgün satar paraya çeviririm belki tümünü

Mercan'ın 2 ay kadar bir zaman sonra yaşgününü kutlayacak olmamızın heyecanı bir yana, onun 3 yaşına gireceği gerçeğinin bıyık aldırmak gibi zıplatması paha piçilemez!

Mercan geçtiğimiz hafta dedesinden bir adet Ben10 fanusu, bir tane de balık. Balık mercanın en çok sevdiği turuncu renkte olduğu için adı önce "havuç" oldu, ama sonra dedesi olaya el koydu ve "mercancım, balığının adı dede olsun" dedi...

neticede balığı "o saman onun adı avuç dede oysun" diyerek havuç dede olarak kutsadı Mercan.

Birkaç gün önce de "aneeee. avuç dedeyle bi yesmimi çekeymisin" dedi. fanusa sarıla sarıla da poz verdi akabinde.

Sevişip yazışamadığımız süreçte Mercan, turuncu hariç tüm renkleri sindirdi tamamiyle. Açık mavi veya yeşilin tonlarıyla karşılaşınca gözlerini döndürüp "loading..." takılıyordu ama artık hangi rengin hangi tonunu görürse görsün cevaplayabiliyor. bu renkleri cümle içinde kullanıyor, yürürken şebeklik olsun diye adımlarını sayıyor, ayıptır söylemesi 21'e kadar.

21'den sonra tekrar 3'den başlamak gibi bir teknik hatası var ama sorun etmiyoruz biz :))

ve ayrıca gelecek anneler gününe hazırlandıkları için her gün başka bir şarkı, değişik bir kareografi ile geri dönüyor eve. bitmiş halini izlemek için sabırsızlanıyorum. ve tabii ağlamak için.

geçen yıl anneler günü davetinde minişim minikliğinden mütetevellit mum gibi durmuştu da ben yinede ağlamıştım. bu sene tribünleri coşturacak bakalım ben nasıl salya sümük ağlayacağım. Tanrıya şükür ki akmayan etmeyen savaş boyaları var, yoksa benim gibi ağlak bir insanın bazı günler 3-5 defa makyaj tazelemesi gerekir.

makyaj tazelemek de neyse...

filmlerden bir repliktir o bana göre, "hayatım makyajımı tazeleyip geleceğim"?? sabah sürdüğüm, hatta bazen yarısını evde yarısını ofiste sürdüğüm şeydir o, tazelemem, bazen gün bitince bazen fenalık basınca silerim gider.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder