31 Temmuz 2010 Cumartesi

gittim, gördüm, geldim


Tatil tatil diye debelendim durdum, ışık hızıyla gittim geldim işte...

1 hafta çabucak geçti. Hoş son 2 gün adeta geçmesini istedim; eşya toplanacak, yerleşecek falan aradığımı bulamamaktan nefret ederim. Ayrıca ayrı ayrı sebeplerden geçmesini istedim\istemedim... dengesizim ne olsa, hiçbirşey değiştiremez bu durumu.Beybim kocaman bahçede kendini kaybetti, tavuktu kaplumbağaydı kediydi böcekti derken kendinden geçti. Biz de kocayla gazete okuyan homer ve homeriye şeklinde tüm arta kalan vaktimizi bira içerek geçirdik. Zaten bu yaz çok acayip bira içtik. Geçen yaz da sapık gibi ays-tii içmişik mesela. Ciddiyim bağımlılık yapıyor. Başta kutu, sonra 3-5 kutu, ardından 6'lı ambalajda kutu, sonra 6 adet litrelik olmak kaydıyla yaz boyunca sıvı ihtiyacımızı ays-tii ile gidermiş idik..hey gidi...neyse..
efenim bu yaz kendimizi doğayla bütünleşik, betondan, taştan uzakta, Mercan için ise 'pis plastik, iğrenç metal parklardan' uzakta bir tatile verelim istemiştik. Hem gittimiz yerde gezelim-görelim, yiyelim-götürelim yapacaktık, yemek saatleri kendimizi savaşın ortasında hissettiren kuyruklardan paçayı sıyıracaktık vs vs...

yaptık


küfür

bir arkadaşın tamamen günahsız bir şekilde yönlendirmesi neticesinde;

- fotoğraflardaki ağaçların büyüyüp serpildiği hatta egemenlik kurup insan yeme fantezilerini geliştirmek üzere olduğu sarmaşıkların ikamet ettiği,- kapıdan girerken birde çıkarken, tamamen sarfiyat olmaması için nadiren güler yüzün gösterildiği,

- balık harici işleri az-buçuk kıvırabilen- es kaza mutfağına girdğim....

- ama hayat mücadelesi.... içime atıp, yine yemeye devam ettiğim...

- tek temizlik eyleminin, çıkan müşterinin ardından, yeni gelecek olan müşteri için nevresim değiştirme olarak icra edildiği,


- çiçeği burnunda bir hamile ve sadece 2 tişörtü olan, ömrü hayatında korkarım ki aldığı 2 yampirik rol ile hayatının oyununu oynadığını zanneden, gözü dışarda abazan şempanze kocasının yönetmeye çalıştıkları ama başaramadıkları...

bir yere gittiiiiik

he heeeeee

yalnız bu maceranın başladığı ilk andan itiraberen, sefkilimle birbirimize bakıp "amaaan, boşver ya tatil tatildir, istanbuldan uzaktayız ya.. boşver. alt tarafı bir hafta konaklayacağımız bir yer" deyip içimizden de büyük ihtimalle "senin yüzünden kes sesiiii" falan dedik.


hala bu öfkeyi birbirimize kusmadık bu konuda çok sakiniz maşallah..

neyse, gezelim görelim kısmı nanay. zira olympos harabeleri harbiden harap olmuş. Taş taş üstünde kalmamış, yönlendirme tabelalarına aldanıp dalıp giriyorsun biryerlere ama karşına 3 tane üst üste kalmış taş çıkarsa ne ala...! mezarlar hala formunu koruyor tamam. ona sözüm yok. ama ne tapınak ne başka birşey...koskoca medeniyetlerin yaşadığı bu mükemmel doğa, yani gerçekten.. deprem mi bu hale getirdi? Depremler mi karıştırdı ortalığı öyle? Ne koruma anlayışı, ne sergileme.. yok! Gerçi giriş ücretinin 3 tl olmasından işkillenmiştim. Çünkü benim memleketim düdüklemeyi sever. Düdükse düdük. Demek tapınağın 2 duvarı daha ayakta kalsaydı en aşağı 30 tl olurdu. Çünkü önünde fotoğraf çekinebileceği bir köşe olurdu turiste. Şu haliyle gerçekten harabe!!!! Bu saatten sonra adam olmaz zaten de, yani daldan budaktan göz gözü görmüyor, gözünü kısıp bakınca ağaçların arasında bir duvar kalıntısı görüyorsun. Ama nasıl gideceksin? yol yok! insaların yürüye yürüye kendi ayaklarıyla yaptıkları, tamamen ev yapımı patika yolda yürüyebilirsin o kadar. ee yine düdükleyemedik! Birde utanmadan yeni kazı çalışması yapıyolar, güvenlik şeridi çekmişler.. ne o kazı var. ne çıkacak ki!

Taş! Sadece taş. inanılmaz çirkindi, şu an yazarken yine geldiler bana, çünkü; şans eseri dört duvarı bir arada kalmış bir yapının insan girebilecek yerlerine hapishane parmaklıklarını andıran kapılar takmışlar. içinde ne var? zamanında zemin veya tavanı süsyelen mozaikler. Helenistik döneme ait, seramik olmayan taş mozaikler. Tümü kırılmış tabletler halinde oraya atılmış/bırakılmış ve bir de hapis etmişler onları oraya! O bölgeye girerken de kapıda şöyle bir tabela vardı...

Efes Antik Kenti'ni görüp ifrit olmuştum seneler önce.. Çöp içindeydi. Girişte bir sürü para alıp, kentin yolları boyunca pet şişe izletiyorlardı insana. Çoğu kalıntının yanında yöresinde ne olduğunu belirten bir yazı vs. bulunmuyordu. Uyuz olmuştum buna nasıl sahip çıkılmaz, bakılmaz böyle hoyratça çalıştırılır bu Antik Yerleşim Alanı.. diye..

Olymposu görünce durum değişti tabi.. milletin olimpos olimpos diye kendinen geçtiği yeri de gördük. Tek iç açıcı yeri, şehrin içinden aşağıya, denize dökülen serin, buz gibi kaynak suyu... içine girip fotoğraflarımızı çekelim diye kangren oluyorduk.Ayrıca zavallı caretta carettalarında gelip yumurtalarını bıraktıkları iddia edilen sahilde (malesef fotoğrafını çekemedim onun) 2 (iki evet) tane; yağlı boya ile beyaza boyanmış, saksı ayağına benzeyen yuvarlak formlu demirden korunak gördük. üzerinde de içinde yumurta olduğuna dair uyarıcı yazı asmışlar güya..

ne bu yahu? inandırıcılık yok. birtek gözlerine inanabilirsin, o da "ulan ya varsa, yuva yıkmıyım şimdi" diye kumu kazamayacağın için o ihtimalin de içine etmiş bulunuyoruz. ki hangi aklı kıt kaplumbağa sabah akşam yiyişenlerin kafa çekenlerin oturduğu sahile gelir, huzura erer de yumurtalarını bırakır ki?

evet gezelim görelim nanay demiştim. zaten bilinen turistik değeri olun tüm bölge, sahil vs. lere kıyasla bu mıntıkada hediyelik eşya da bulamıyorsunuz. 3cm'lik yumurtadan çıkan caretta caretta magneti aldık bir kaç eşe dosta. Bir tane küllük bulduk. ama harbi 1 taneydi. Bunun dışında bir de bölgede evlenip boşanmış hınca hınç düşman bir adet eski çiftimizin cam işleme dükkanları var. incik boncuk hayvancık yapıyorlarmış. dişisiyle tanışasıya olmadı dükkanına girişteki kasvetten mütevellit giremedik. ama erkeki çok iyi bir adamdı, zaten o bu işi 9 yaşından beri yapıyormuş. oradan da bir kaç hayvan figürü aldık, hatta sonra Mercan'la kanka oldukları için bizimki hediye falan kapmaya başladı.
Herşeye rağmen yiyelim-götürelim kısmı güzeldi. Çıralı sahiline giderken çeşitli gözlemeci ve restaurantlar var. Tabi bunların hepsi genelde turist yolu gözlediklerinden sizi pek iplemeyebiliyorlar. Ama hepsi özenli, temiz, güler yüzlü yerler. Kepekli undan dehşet gözleme yapan bir yer var mesela. Daha önce nedense kepekli undan gözleme yeme fikri tuhaf gelmişti. Diet kola içince rejim yapıyormuş gibi davrananlar gibi... Kepekli undan gözleme yiyince durum mu değişiyor, ne alaka deyip yememiştim. Acayip güzel lezzetli bir olaymış. Sonra bir de Lemon Restaurant var. Limon soslu tavuk istediğimde sevgili garson, yemeğin tarihçesini anlatırcasına; onu sadece fransızların tercih ettiğini, bu tip soslardan onların anladığını, bizimkilere kalsa sabah akşam gözlemeyle doyduklarını, ve şeflerinin bu sosu mikemmel yaptığından falan bahsetti... Masamıza her uğrayışında birlikteliğimiz 10 dk. sürdüğü için (acayip anektodlar ihtiva eden bir garsondu, anlatcakları çoktu) fazla uzatmadan yedik içtik çıktık.

Bunu neden yazdım? Çünkü olympos hayalimdeki gibi, sırtımıza çanta takıp gez gez öleceğimiz, anıları olan fotoğraflar biriktireceğimiz bir yer değildi malesef. Her 'araç giremez' uyarısının 50-60 metre ilerisinde araç görmemiz, kumsala araçların itinayla girmeleri beklentilerimi hüsrana uğratan veya uğratacak şeylerin habercisiydi belkide. Sit alanı olması nedeniyle bir sürü tatava yapıp duran, 10 metrede bir uyarı tabelası çakmayı bir türlü yaptırımı doğurduğunu zanneden, kazı yapıp toprağın altından yosunlu taş çıkarmanın ve bir gişe koyup para toplamanın tarihe sahip çıkmak olduğunu zanneden bir kültür bakanlığımız var ki, sevgiler saygılar....

Başta aşşağı traştı yani. Bu acıyı unutana kadar doğayla iç içe kalmak, doğal güzelliklere kapılmak falan istemeyeceğim. Yaptır martta rezervasyonunu git bi otele otur paşa paşa gir havuzuna yahu...

Ne gerek var?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder