3 Ağustos 2010 Salı

Anneanneciğim ben bildim bileli aynı evde oturur. Hatta annem/anneannem aynı mahallede, annem/anneannem/babaannem aynı mıntıkada oturur...

Neyse babaanneyi ve anneyi çıkaralım şimdi aradan..


Anneanneciğimin oturduğu evin giriş katında bir kadın otururdu. Saniye Teyze. Ben 10 yaşındayken falandı herhalde, 90'lı yaşlarındaydı acayip yaşlıydı. Dimdik yürüyen hiç vıdıvıdılanmayan, konuşkan neşeli, eğlenceli bir kadıncağız.

Yalnız yaşardı. Simsiyah saçları vardı. Yüzü pek belli etmezdi yaşını. Hiç evlenmemiş, çocuğu da yoktu. Tekel işçisiymiş eskiden, o evi almış kendine bir.. Kendine kendine takılırdı.

Çok iyi hatırlıyorum bir gün; hastalanmıştım ateşim mi ne çıkmıştı, anneannemde yatıyordum. Bu Saniye Hanım Teyze'de böyle haftanın bazı günleri çaylık birşeyler alıp anneanneme oturmaya gelirdi. O gün de geldi... Oralar hayal meyal. Anlatıyolar birşeyler konuşuyorlar.. Benim yanıma geldi bir ara... Başıma eğildi zebani gibi :)) o zamanlar korkardım biraz ondan. Hem yaşlı hem simsiyah saçlı falan sıradışı gelirdi.

"bana bak çocuk" dedi
"ben hiç hasta olmam, her gün bir diş sayımsak (dişleri dökülmüştü bazı harfleri yutuyordu arada) yerim. Sarımsak çok iyidir"


O günden sonra niyeyse kadının ağzında sarımsak kokusu aradım.... Sonra ben büyüdüm.. O artık yaşlanmaktan artık, biraz hafızasını yitirir gibi oldu, elden ayaktan düşmeye başladı. Bizimkiler baktılar ona bir süre, her gün uğruyordu annem. Sobasını yakıyordu (doğalgaz falan yok tabi), ekmeğini, sütünü alıp bırakıyordu, yemek götürüyordu bazen...

Sonra bu Saniye Hanım Teyze'nin yeğenleri çıkageldi. Bir kaç gün gelip gittiler. Saniye Hanım Teyze onların yanında kalmak istememiş, evimde kalırım demiş. Bir ara ayakları kesildi gelmediler. Yine gelmişler sonra. Alıp götürmüşlerdi. Tesadüfi bir şekilde haberi gelmişti ki yaşlı bakım evine bırakmışlar. Bir kaç ay sonra eşyalarını boşalttılar evden, ve cama 'satılık' ilanı yapıştırdılar. Çok geçmeden de ölüm haberini aldık..


***************

Birde benim büyük babaannem vardır. Annemin babaannesi. Tekrar ediyorum annemin babaannesi.. O kadar yaşlı yani!!!! Hala hayattadırN.e bileyim. Bir kızı öldü, torunu öldü.. Dedem felç geçirdi... Ona hiçbirşey olmadı. Hala sapasağlam. Turlarla gezer, yazlıklara gider, sürekli gezer.

Şu yaşıma gelmişim onunda bir kere ilaç içtiğini duymamışımdır görmemişimdir. Her sabah kalkar, bir bardak limon damlatılmış suyunu içer. İki ekmek kıyısı, tereyağlı-ballı kahvaltısını eder. Hiçbir öğününü atlamaz. Akşam yemeğinden mutlaka öncelikle bir kase salatasını yer "midem yatışsın" der, sonra yemeğine devam eder. Sıcak havalarda bazen başı ağrırdı.. Küçücük bir ilaç kutusu vardı, eski tenekeden. Açar içinden bir asprin çıkartır, ikiye böler yarısını yutardı.

Hala hayatta. Mercan'la; torununun torununu görmüş oldu. Hala sapasağlam, hala dimdik.

**************

Eski toprak mevzuu.

Kendilerini doğal bir şekilde tedavi etmelerinden, ilaç bilmemelerinden taş gibiydiler.

Bugün sevgili Açalya'nın bloğunda okudum. Dante hastalanmıştı biraz. Malesef antibiyotikle yüz göz olmuşlar yine.

Düşünüyorum... Bugüne kadar Mercan'a 2 kez çaresizce antibiyotik verdim. Çünkü kontrol edilemez ateşi vardı. Enfeksiyon kapmıştı. O raddeden sonra antibiyotikten başkası kaldıramazdı onu. Ama ya diğerleri...

Kışa geçiş veya yaza geçiş zamanlarında Mercan'a gelirler bazen. Öksürük aksırık... Göğsünü dinlerim, hırıldıyorsa ıhlamır kaynatırız, içine bal ve limon katarız. Sırf o içsin diye biz de içeriz. Tadı kötüdür ama "oğlum bak öksürük çayı bu, bunu içersen doktora gitmemize gerek kalmaz" deriz.

Veya bazen kuru kuru öksürür, emin olamam doktora götürürüm. O kadar kolaya kaçan, standart, basmakalıp bir şekilde antibiyotik yazabilir ki o doktor, endişeyle bakarım yüzüne. Yani antibiyotiğin ne olduğunu, onun küçük bedeninde, oluşmaya çalışan bağışıklık sisteminde nasıl delikler açacağını sen bilirsin ve nasıl bu kadar rahat bana antibiyotik önerebilirsin ki? O reçetelerin çoğunda almadım antibiyotikleri. Çünkü çocuğumu tanıyorum, hastalıklarını tanıyorum, hangi hastalığın hangi aşamasını ne derecede ağırlıkta geçirebileceğini tahmin edebiliyorum. Hiç karşılaşmadığımız bir hastalık olsa bile tahmin edebiliyor insan gerçekten. O doktorla ilişiğimi kestim. Başka bir doktora yolumuz düştü bir gün. Mercanın kuru kuru öksürüğü vardı, uyuz ediyordu beni. Ihlamuru veriyoruz, buhar makinesiyle odanısını nemlendiriyoruz ama iyi mi ediyoruz diye gittik.

Bir güzel kontrol etti Mercan'ı, kıçına başına heryerine baktı, geçmişini dinledi. Hatta çocuğu çok karıştırınca işkillendim.

"Tamam" dedi, "yok birşeyi oğlunuzun, mevsimsel birşey bahar aylarında çok görülüyor boğazı tahriş olmasın ama biraz yumuşatmamız lazım, şimdi ben birşeyler yazacağım sizin için"

-antibiyotik mi

diye atladım hemen.

"yo hayır antibiyotikle ne alakası var, antibiyotik ciddi birşeydir gerek yok ki. ben aktardan alacağınız bazı bitkiler yazacağım, bunları kaynatıp süzüp gün içinde içmek istediği kadar içirin, o çocuğunuzu rahatlatır"

hadde canım!!!?? vallah mı?

o an o doktora sarılmak, öpmek, koklamak bağrıma basmak istedim, "sen ne şeker şeysin öle" demek yanaklarını mıncırmak istedim.

o gün bu gündür bende öyle her hapşuruğa, öksürüğe tıksırığa gitmiyorum doktora.

ilaçları sevmiyorum. ilaçlar başta karaciğerlerimiz olmak üzere bilimum organımıza hasar verir. her ilacın yan etkisi vardır. prospektüslerde okuduğumuz ve anlayamadığımız latince terimlerin haricinde hepsinin metabolizmamıza, bağışıklık sistemimize kalıcı bir maraz bıraktığı gerçektir. ama bu demek değildir ki her başımız sıkıştığında otları alıp kaynatalım. bitkilerinde halen tıp camiasınca tespit edilememiş yan etkileri bulunmaktadır. bu yüzden bitkilerden faydalanmaya çalışırkende, özellikle aktardan satın aldıklarımıza dikkat etmeliyiz, bir bilene danışmadan, özellikle çocuklara sunmamalıyız.

ama çocukların mevsim geçişlerinde baş gösteren aksırık tıkrırıklarıyla tanışmak ve onlara kafa tutmak için profesör profesör gezmeyi reddediyorum. doktor adam gibi adamsa sağlık ocağında da doğru tespiti yapar, doğru yönlendirir. özel polikliniğinde 700-800 lira alan doktora tanrı tarafından ekstra bir yetenek, öngörü bahşedilmemiştir.

bunun örneğini çok yakınımda yaşadım. 2 yaşına önümüzdeki aylarda girecek olan bir beybi var. mayıs ayında öksürük aksırık tıksırık gırla gidiyo çocukta. gece uyuyamıyor, annesi tedirgin perişan yorgun, içi parçalanıyor kızın çocuk öksürdükçe...

doktor doktor gezdiler bunlar. lüzumsuz doktorun birisi çocuğun ömrü hayatında içebileceği tüm antibiyotik yüklemesini yaptı herhalde. onu denediler bunu denediler, öksürük yavaşlıyor ama durmuyor, dursada 2 gün sonra yine başlıyor. içinden çıkılmaz bir hal aldı. sonra başka bir doktora gittiler. doktor geçmişlerini, kullandıkları ilaçları öğreniyor.. "yuh" diyor.. ohannes, niye bu çocuk bu kadar ilaç içti?

çocuk her türlü taramadan testten herşeyden geçti.

allerjikmiş.

"hallıları kaldır, peluş oyuncaklardan uzak tutun, yattığı odayı bol bol havalandırın sorun kalmayacak, çocuğunuzun alerjisi var toza karşı bu kadar"


bitti.


*****************

Ve en gerçeğini ben yaşadım. Mercan yeni doğmuş, yeni anne olmuşum, bebeğim var.. ooo mutlu olucaz falan.. nerde?

Sırtımın ağrısından ölüyorum. Önce cereyanda kaldım üşüttüm sandım, bir kaç gün dikkat ettim kendime, anneanneciğim, kocacağım masajlar yaptılar.. ama yok olmadı. başladık doktora gitmeye. şerefsiz adi doktor röntgen istedi, baktı.. "oo ödem oluşmuş belinde" dedi, ağrı kesici ödem çözücü iğneler verdi.

özellikle söyledim. "benim bebeğim var, emzirmem gerekli, lütfen ilaçları ona göre..."
tamam dedi. yinede çocuk doktoruna da sordum, o da bu ilaçların sorun işgal etmediğini söyledi.

4 günlüktü onlar, kullandım tık yok. acım artıyor, mercan 2. ayına geliyor....
tekrar gittim, dedim "ölüyorum artık bu kötüleşmeye başladı başka birşey var dayanamıyorum artık"

"alla alla" dedi, "bir röntgen daha alalım bakalım"

hadi bakalım...

hmmm dedi.. "fıtık gibi birşey görüyorum, ama böyle emin olamayız, emar çekitrelim" o arada artık sırtımın ağrısından kolumu kaldıramaz hale gelmiştim. oturduğum yerden kalkamıyordum, acımdan nasıl duracağımı bilemiyordum. yatsam ayrı acıyor, kalkayım desem kalkamıyorum, kalksam gözümden yaşlar boşanıyor... Mercan'ı kesinlikle kucağıma alamıyorum!! dizlerimin üstüne bir yastık kolumun altına bir yastık koyup mercan'ı oraya yerleştiriyorlar emzirebileyim diye. ama ne mümkün!

emar sonucunu aldık, "evveeet" dedi, "fıtık başlangıcı var, birşey yapamayız şimdi, bu böyle ağrır, ağrı kesici vericem sana"

iyi dedim, yeterki biraz olsun normal olayım. yeni bebeğim olmuşken, bebek gibi bakıma muhtaçlıktan kurtulayım, biraz anne olayım.. lütfen

verdiği ilaçlarla emzirmem yasaktı artık, o 14 günü geçirene kadar Mercan'a mama verecektik. Bende sütüm kesilmesin diye bir pompa aldım, süt sağıyorum. iyileşince emzireceğim....

geçmedi. hiç. sadece gece gündüz ağladığımı hatırlıyorum. gece mercan uyanırdı, ağlardı. emzirmek isterdim ama kalkamazdım, zaten yasaktı, önce iyileşecektim ya..

embesil bir şekilde yine aynı doktora gittim. gerçi o çektiğim acılarla yürümem imkansızlaşmışken arabaya inip binmem faciaya dönüşmüştü. etrafımdaki herkesi sallayıp sokak ortasında ağlıyordum arabaya binip inerken.

neyse bana yeni bir ilaç kürü daha yazdı bu şerefsiz doktor.

ama canıma tak etmiş. "yani neyim var öğreneyim, bu hep böyle mi olacak. neyim var? fıtık bu olamaz. tükendim. geçmeyecekse öleyim yeterki bitsin, ben dahil herkes acı çekiyor yeter!"

anneanneme tak etti, "kızım başka bir doktora görün, bak şurda şu doktor var çok iyiymiş diyorlar"

gittim. adam baktı etti... "kas ağrısı çekiyorsun" dedi, "ben fıtık göremiyorum bu röntgen ve emarlarda size kas gevşetici yazacağım" dedi

eyvallah dedim

o da ağrı kesici iğneler verdi.. hala emziremiyorum mercanı, hala sakat gibi yürüyorum, bir kaç gün öyle annemlerde kaldım, annemin gül ağcından koltuğunda yattım. babam ısrarla gül ağacının şifalı olduğunu söyleyip duruyordu. hemen herkesin eli değdi herkes masajlar yaptı. ama geçmedi.

eve döndüm, acılar, hayal kırıklıkları, şüpheler, endişeler. Mercan 3 aylık olmuştu

sonra sinir stres ve üzüntüden sütüm de kesildi. Mercan 4 aylık oldu

Bir başka doktora daha gidelim dedik. Gittiğimiz hastanenin danışmasında neyim olduğu soruldu. Artık dokunsalar ağlayacağım ama, anlatmaktan o kadar bıkmışım ki!

Ağrılarımdan, gördüğüm tedavilerden tanının belirsiz olduğundan bahsettim.

"o zaman sizi önce fizik tedavi uzmanımız görsün" dediler, oha dedim ya ne alaka, kuluk burun boğaza gönderseydiniz!

gittim kuzu kuzu, kaybedecek hiçbirşeyim kalmamış ki?

Canan Hanım.. Hiç unutmuyorum. O röntgenlere, emarlara, reçetelerime baktıııı baktııııı

Kızım sen sapasağlamsın, hiçbirşeyin yok. Omurgan dümdüz, ne ödem ne fıtık hiçbirşeyin yok ki! Zaten fıtık başlangıcı diye birşey olmaz, fıtık ya vardır, ya yoktur"

dedi, fıtıklı bir beli gösteren röntgeni aldı gösterdi, bak fıtık böyle olur, burası böyle olunca buradan böyle bişi çıkar, bu şekilde röntgende kendini belli eder.....

"bi de şimdi kendi röntgenine bak bakalım, seninkinde böyle birşey görüyor musun?"

"eeeee" dedim "neyim var öyleyse"

"çok kilo almışsın kızım, senin bel oyuntun normalden biraz fazla, aldığın kilolaları taşıyamamış, sırtın kuvvetsizleşmiş, kemik ağrımaz, kemiklerim ağrıyo derler yalan. kemik ağrımaz o ağrıyı yaratan o kısımdaki kaslardır, kas ağrısı çekilir, senin tek derdin bu aldığın kilolar yüzünden"

yani o kadar çok şey dinlemiştim bunu da dinliyordum, güzel geliyordu masal gibi, ne güzel tatlı tatlı anlatıyordu..

"ee" dedim "napıcaz"

"fizik tedaviye başlayacağız seninle, sıkı çalışırsan hemen geçer, hiçbişeyin yok taş gibisin maşallah" dedi

dayanamadım yine ağladım. Mercan olmuş 4 aylık, bu dört ayın her günü göz yaşıyla geçmiş, ne anneliğimi ne güzel bebeğimi hiçbirşeyi tadamadım, onu kucağımdan bırakmadan seyrederek oturamadım, 9 ay hayalini kurduğum karşılaşma ritüellerinin hakkını veremedim.. herşey tam bir felaketti. gerçekten ve gerçekten çektiklerimi en iyi ben biliyorum,. evet koca biliyor anneannem biliyor, bir an ellerini eksik etmediler, onlar olmasaydı belki canıma biler kıyardım o çaresizliklerle...

neyse, başladı fizik tedavi, tüm hareketleri yaladım yuttum, evde de yapmaya başladım.

ve paragraflara sığdırmaya çalıştığım o 4 acılı ay, sadece 2 hafta gibi bir sürede sona erdi.

2 hafta

Mercanı tek başıma yıkamaya başladım. Bunu yaparken bile ağlıyordum çünkü öyle çok şey kaçırmıştım ki...

Hala da ağlıyorum

işte kimi lanet doktorlar ve içine edebildikleri şeklinde biten, hiç buralara gireceğimi tahmin etmediğim yazının sonu

lanet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder