14 Ocak 2011 Cuma

Kendime not

Zaman işte... 'bir an önce büyümeliyim' diye hayıflanmaların gereksiz olduğunun ispatı. Ne alıyor, ne götürüyor. Birşeyler koyup, koyduklarını alıp, kimini gösterip çekip duruyor. Tek somut gerçeği, bir mimiğe çakılan kırışık.


Bir şarkı eşliğinde yazıyorum bu satırları. Tamamını hissederek, düşünerek, yarın okuyacağımı hesaba katarak. Yaşgünümde, aslında kimse için bir önemi olmamasına hatta benim için bile fazla anlam teşkil etmemesine rağmen bu yaşgünümün z raporunu alıyorum, tarihte bu güne bir işaret bırakıyorum. Bu şarkıyı; 2 haftadır, hergün, sebepli sebepsiz yere dinliyorum, neden olduğunu bile anlamadığım halde dinlerken farklı semptomların vuku bulduğunu, sanırım hayata, gerçeğe, yaşamaya, düne bugüne dair yaşanmışlıkları hatırlattığı ve yarına karşı cesaret verdiği için benimsiyorum. Her akorunu, her dizesini, her iniş ve çıkışını damarlarımda hissediyorum. Denemediğim tüm uyuşturucuların yaratabileceğini düşündüğüm etkileri gibi başımı döndürüyor. Kafa buluyorum, Dinledikçe cilalıyorum geçmiş her günümü, parlıyorum. Play diyor, yazıyorum.



Silkelendim bir ara;

Gözümü kapayıp açtım. Herşey aynıydı. Bakmayı beceremediğimi farkettim. Tam da herşeyin boka sardığını düşündüğüm günlerde... Etrafımdaki herşey üzerime geliyordu, ağızları kokuyor, salyaları akıyor, gürültülü konuşuyor ve karanlık ediyorlardı... Yorgun düşmek çok fevri kararlar verdirdir. O gün durdum tüm bildiklerimi gözden geçirmeye karar verdim. En başından.. Yolda, tuvalette, çalışıyormuş gibi yaparken, soğan kavururken düşündüm durdum.

Hedeflerin o kadar da abartılmaması gerektiğine karar verdim. Kişisel gelişim evdeki malzemelerle de söz konusu olabiliyorken, bir önceki aşamada maddenin geçersizliğine ulaşmışken, aç kurtlar gibi sağa sola saldırmanın anlamı yoktu. Elde edilen her başarı, her övgü, her imza, her madde aslında iç huzura erdirmiyor, gerçekten mutlu etmiyordu. Gündelik koşturmaca, sosyal yaşam ve iş yaşamı ele alındığında mutluluk, elde ettiklerimizin başkalarınca takdir edilmesi ve beğenilmesi sonucu elde ediliyordu. Çevremdeki örnekleri, kendimi düşündüm. Ne iğrençmişiz gerçekten.

Yapabileceklerimi, kapasitemi bildiğim halde sonrasında tatminsizliğe ve aç gözlülüğe kapılmamak için hepsini bastırdım. Herşey gerekli zamanlarda gerekli görülen yerlerde açığa vurulmalıydı. Bu kuralımı çiğnedim çoğu kez, tamamen insanca, anlık ihtiraslar yüzünden. Ama 'olsun'du, farkındalık kafiydi...

Daha çok okudum, o güne kadar düşünmüş olduklarımı düşündüm. Düşündüklerimi kıyaslayıp bazı sonuçlara vardım. İnandıklarım ve kabullendiklerim karşılıklı kol hizasında sıraya geçtiler birden. Ve açılan yolda yürümeye başladım. Ama saygı duydum sağımda ve solumda kalanlara. Saygı duymayı öğrendim. Her türlü düşünceye, inanca, harekete, satıra, cümleye ve söylenemeyenlere. Saygı duydum herşeye. İnsanlık tarihinin lekesi olanların haricindekilere. Çünkü hep pozitif olamazsınız, kesinlikle insancıl değil. . Tüm artıların bir de eksisi vardı. Öfkeler büyüttüm, ve sahip olduğum değerlerin üstünde tuttum onları korumayı. Çünkü o öfkeler yardım ediyordu iyiyle doğrumu bulmaya. Bulduklarımı özenle katladım. Kimini ütüledim bile!

Özgür irademle, dış faktörlerin etkisiyle kirlenebilecek aciz ruhumu teslim ettim! Kişiliğim ve davranışlarım beynimin fiziksel durumu ve çevremin etkisiyle şekil alıyorsa, adaletsizce sorgulanacak bir ruhu taşıyamazdım. Beynim ruhumla değil, aklımla etkileşim içindeydi.

Geriye aklımı kullanmak kalırdı. Bir de onu korumak...

Televizyonu kapattım, mum yaktım, düşünmeyenden, akıl etmeyenden, sevgisizden, kavramsızdan sakındım. İnsanları yaptıklarına göre değil, amaçlarına göre sınıflandırmayı öğrendim. Kurulan hayallerin saflığı ve o yalın kurgular hiç anlatamayacakları bir 'ben'i anlatıyordu. Çift yüzlü, aç gözlü, özenti ve görmemişlik adına elleinden geleni ardına koymayanları da alıp kapının dışına koydum. Zaman elekti sanki... Tüm zararlıları minimuma indirdim.

Bir çocuk yetiştirmenin ne kadar güç olduğunu kavradım. Ben 3-4 yaşımda gerçekleşen çok gereksiz bir olayı,şaşırtıcı bir şekilde hatırlayabiliyorsam, hatıralarda hep işe yarar şeyler olmalıydı. Hatıralar inşaa etmeye başladım. Hoş anlar, güzel sözler, düşünmeye iten ve sebep-sonuç ilişkisi kurduran sorular. O büyüdükçe, bize sohbetler üretecek sorular.

Hiç rutinlerle büyütülmeyen, düzeni olmayan karışık bir çocukluğum olsa da ben onun için herşeyi derleyip toplamaya yeltendim. Kurallar koydum, ara sıra çiğnendiğinde tadından yenmeyen. Mesafeler koydum, af dilemeyi ve minnet duymayı hatırlatan. Sadece gördüklerimi resmettim elime bir kağıt kalem verdiğinde. Hiç istemedim kafası karışık bir çocuk olmasını, ispat edemeyeceğim, hatta kendime ispat edemediğim şeylerden sakındım. 'Sen çocuksun, sus' demedim. Saygı duymayı öğrendim tüm saf ve başlangıç seviyesindeki eylemlerine.

Anneliğim bir gün o kazık kadar adam olduğunda ortaya çıkacak. Neler yaptığımı o zaman görebileceğim. Anneliğim o zaman tartışılır hale gelecek, iş işten geçmiş olsa da... İçinde bulunduğum zaman diliminde tek yapabilceğim adil bir gözetmen olmak.

Aşkın içinden hala çıkamadım. Aşk dediğim şey farklı zamanlarda farklı bir görünümle çıktı karşıma. İlk aşkım oldu, son aşkım oldu. Aşk kör kütük bağlanmaksa; bağlandım. Geçici bir heves ise, heveslendim. Benliğinle bağlanmak, kayıtsız şartsız sevmekse sevdim. Ama tam olarak hangisi aşktı bilemedim. Aşk; farklı zamanlarda farklı biçimlerde sarhoş eden bir şeyse o kadar da üzerinde durulacak bir kavram olmadığına karar verdim. Çünkü gelici ve geçiciydi bu doğrultuda.

Geriye sevgi kalırdı ancak. Kıvam gibi, gerçek lezzet gibi... Tortu. Öyle ki dibe bir kaşık salıp çevirsen hemen dağılır sarar lezzeti berrak görünen sulu cıvık kaseyi. İşte bunu da öğrendim. Uzun birlikteliklerin nasıl yaşandığını çözdüm. Çoğu zaman ötelediğim görmezden geldiğim şeyin temelinde büyük bir aşk olabileceğini gördüm. Öyle ya, sevgiye dönüşmüştü. İşte tam düşündüğüm gibi!

Hayatta birine bağlı olmanın ne büyük güven verdiğini ve gereklilik olduğunu öğrendim. Bağlanabilmek bile medeni bir cesaretken benim için, beni böylesine kendine bağlayan adamı neresinden sevsem bilemedim. Bir kış sabahı kafaya çekilen yorgan gibi sıcaktır, korunaklıdır benim için sevdiğim adam. Çok defa kalplerimizi kırıp arkamızı döndük, sonra hiç üşenmeden karşılıklı oturduk ve topladık o kırıkları gülerek. Her bir kırık, yerine konduğunda gösterdi ölümsüz sevginin hikmetini. Her parça bendim, O'ydu, dünümüz, bugünümüz ve yarınımızdı. Güldüklerimiz, anlaşamadıklarımız, paylaşamadıklarımız ve yerine koyamadıklarımızdı. Oğlumuzdu, milattı, ellerimiz, gözlerimizdi.

Geçici olan şeyler için üzülmeyi, düşünmeyi, hayıflanmayı bıraktım. Boş yere melankoli, içinde bulunuduğum ana saygısızlık, yarına hakaretti. Gençlik gidecek, sevgiler solacak, sevilenler ölecek, güneş batacaktı elbet. Günü gün etmeye karar verdim. Üşenmeden, bir sonraki güne ertelemeden, sıkılmadan, bıkmadan, son bir birliktelikmiş gibi tüm sevdiklerimi, değerlerimi kucaklamaya karar verdim.

Tahammül etmeyi hala öğrenemedim. Gereksiz fevri çıkışlara, bencilce hareket etmeye mahkum, empati kurmak adına başarısızım. Ama yaptığım diğer düzeltmelere istinaden, bir gün bunu da başaracağımı düşünüyorum.

Gitarım var çalamıyorum, elimde düzgün tutamıyorum bile.
Sigarayı bırakamıyorum. Her ayrılışta daha sıkı kenetleniyoruz birbirimize.
Deli gibi çikolata yemeyi, haftasonları börek çörek yapmayı bıraktım.
Her teklifi düşünüyorum, önceleri yaptığım gibi bahane bulup başımdan savmıyorum.
Düzenli spor yapamıyorum, ne zaman pilates topuna elim gitse, Mercan'la oynarken buluyorum kendimi.
Uyku problemim var, vakitli yatamıyorum.
İçki kötülüklerin anasıda olsa, ana gibi yar olmayacağına inanıyorum.
Patates kızartmıyorum.
Oğluma verdiğim sözleri kesinlikle tutuyorum.
Dizi, yarışma ve magazin programı izlemiyorum. Bol bol belgesel izliyorum
Çantama küçük bir ajanda aldım, her aklıma geleni anında yazıyorum.
Kullanmayacağım şeyleri 'ya lazım olursa' diye yanımda taşımaktan kurtulamıyorum.
Yeni çıkan cep telefonu, kozmetik, giyim, şarkı, film akımlarına kapılmıyorum.
Müşterilere çok yalan söyleyebiliyorum.
Fazla kahve içiyorum.

Üzeri çizilmesi gerekenleri halletmek için ise, sadece zamana ihtiyacım var. Yeni yaşımın ödevi de bu olsun bakalım....




------------------------- Üzeri çizilecekler listesinde olmadığımı umarak,
İnsan, en sevdiğinin yaş gününde çalışıyorsa, bir önceki gün işten çıkıp kendisinden kataa beklenilmeyecek planlı bir sürpriz yapmak istemiş ve bunu
bir güzel batırmışsa, o yüzden sabah evden kaçarcasına çıkmış ve yapılabilecek bir şey bulmak içi içini yiyiyorsa; dahilinde bulunduğu kaosun içinden
filizlenen ama göğe yükselmesi beklenirken film efekti gibi bir kaç santim sonra sönüveren binlerce fikir patlaması sahibi olur.
Sonradan, - aslında hiç unutmadığı ama kendi benliğinin bir parçası haline gelmiş olduğundan çok geç farkketiği - ona duyduğu sevgiye,aşka sığınıp
onu heyecana ve sevince gark edecek bir sürpriz yapmasa bile yalın halde karşısına geçip "seni seviyorum" demenin aslında en büyük hediye olduğunu fark eder.
Bu yalın sözcük öbeği, bana sorarsanız dünya üzerinde alınabilecek her türlü hediyecek, yapılabilecek her türlü sürprizden çok daha değerlidir.
Bir kere 3 gün sonra solmayacağını bilirsiniz hakeza 5 gün sonra sadece hatıralarda kalmış bir olay olmayacağını da. Neticede geriye kalanların tekmili birden "seni seviyorum" demenin teferruatı değil midir?
Asıl olan onu seviyor olmanız ve bunu dile getirmek ise en yalın hali daha makbul değil midir?

"Seni seviyorum", daima yanındayım.

M.Erbay

4 yorum:

  1. Derya nasıl bir yazı bu,mutluykenmi hüzünlüykenmi yazdıgını bilemedim.Gerci hersey öyle ya bi yandan mutlu olurken bi yandan hüzünlenicek bişeyler bulurum ben.Çok beğendim 2 kere üst üste okudum.Umarın yeni yasında üzerini çizeceklerin az yıldız koyacakların bol olur.Sevgiyle kal.seval

    YanıtlaSil
  2. Svl'cim... Hüzünlü değildim ya... yani diildim sanmıyorum :)) sevgiler

    YanıtlaSil
  3. Mercan bunu okudugunda ne kadar guzel oldugunuzu gorecek. Bu kadar mi guzel anlatilir!
    Mutlulugunuzun asla eksik olmadigi nice yillara!

    YanıtlaSil
  4. + dış müdahalem.... niye yorum bırakmıyon da postuma limon sıkıyon ya

    YanıtlaSil