23 Mayıs 2011 Pazartesi

Hasanpaşa Hanı / Diyarbakır

Diyarbakır valilerinden Hasan Paşa tarafından 1572-1575 yılları arasında inşa etti­rilmiş olan bu han, Diyarbakır'ı ziyaret eden sey­yahların da hemen dikkatini çekmiş ve han hakkın­da seyyahlar önemli bilgiler vermişlerdir.

1612 yılında Diyarbakır'ı ziyaret eden Polonyalı Simeon, şehre geldiği zaman indiği Hasan Paşa Hanı'nı,

... Muazzam kârgir bir bina olan bu hanın 500 beygiri barındırabilecek yer altında iki ahırı,
renga­renk demir parmaklıklarla çevrilmiş çok güzel ha­vuzu, üç kat üzerine birçok kârgir odaları vardı...

diyerek çok güzel bir şekilde tanıtmıştır. Yine daha sonraki tarihlerde Diyarbakır'a gelen Evliya Çelebi [1654-1655), İnciciyan (1804) ve J. S. Buckingam (1815) Hasan Paşa Hanından önemle bahsetmişler­dir". Bunlardan Buckingam'm 1815 yılı için verdiği bilgiler arasında hububat piyasasının burada toplan­dığı hakkındaki kaydı, XIX. yüzyılda da bu hanın büyük bir öneme sahip olduğunu göstermektedir".

Ulu Cami'in doğusunda ve cadde üzerinde olan Hasan Paşa Hanı'nın XIX. yüzyılın ilk yarısında da Diyarbakır'ın en önemli hanlarından birisi olduğu görülmektedir. 3 Ekim 1792 tarihinde Diyarbakır va­lilerinden Abdi Paşa'nın kethüdası Nuh Beğ zimme­tinde olan 54 bin kuruşu ödemediğinden bütün mal­ları bu handa hıfz edilmiştir. 25 Aralık 1802 tarih­li bir fermandan Diyarbakır'da eceliyle vefat eden Di­yarbakır valisi Zühtü İsmail Paşa'nın eşyalarının yine Hasan Paşa Hanı'nda toplandığı anlaşılmaktadır". 5 Ağustos 1843 tarihli bîr arzda da muhtemelen 1833 yılında Diyarbakır'da vuku bulan yangın esnasında Fransız rahiplerinden birinin eşyalarının kurtarılarak burada saklandığı görülmektedir. Bütün bu belge­ler, Hasan Paşa Hanı'nın incelenen dönemdeki öne­mini ortaya koyduğu gibi Diyarbakır'a dışardan gelip bu handa vefat eden tüccarların tereke kayıtları da Hasan Paşa Hanı'nın önemli bir tüccar hanı olduğu­nu göstermektedir.

Temmuz 1724 tarihli bir hüccetten "Şehit Mehmed Paşa evkafından" olduğunu tespit ettiğimiz hanın, XIX. yüzyılda yan hasılatının Rağibiyye Medresesi'ne ait olduğu görülmektedir. Diyarbakır ulemasın­dan Küçük Ahmed ve Hacı Mehmed Ragıb Efendi 1840 tarihli arzlarında, söz konusu hanın yan hası­latının Rağibiyye Medresesi'ne ait olduğunu ancak 1833 yılından beri askere kışla ittihaz edildiğini be­lirterek, 7 senelik icarın yarısı olan 3000 kuruşun ödenmesini ve hanın askerden tahliyesini istemişler­dir. Bununla birlikte 11 Nisan 1842 ve 7 Eylül 1842 tarihli Vilayet Masraf Defteri'nden anlaşıldığı üzere, Hasan Paşa Hanı'ndaki askerler buradan tahli­ye edilmemiş ve ikamet etmeye devam etmişlerdir. Ancak söz konusu defterlerden 6 ay için 400 kuruş olmak üzere hanın icarının ödendiği anlaşılmaktadır. Kaynak; wikipedia

***********


Kahvaltıcı Kadri ile güne başladık. Erken gitmemiz isabetli oldu çünkü saat 9'dan sonra bütün açlar buraya geliyor. Ve oturduğunuz müessesenin elemanları yiyip de kalkın diye gözünüzün içine bakabiliyorlar çünkü siz keyif yapayım derken müşteri kaybedebiliyorlar. Han restore edilmiş, önceden içerisinde kalaycılar ve kahvehaneler varmış. Şu an hem taş dokusuyla yaz sıcağında sizi ferahlatacak, soluk aldıracak bir dinlenme yeri. Daha çok kahvaltı sektörü iş yapıyor sanırım, ilerleyen saatlerde bu kadar kalabalık ve hareketli olmadığını gördüm. Geniş avlusunda da oturup çayınızı kahvenizi içebilir, gümüş, yöresel el emeği göz nuru halı, kilim ve bakır eşyaların satıldığı mağazalardan hediyelikler alabilirsiniz. Zaten sanıyorum Diyarbakır'ın en işlek yerlerinden biri çünkü malum şimdi lafı uzatmak istemediğim sebeplerden karizması çizilmiş ve turizm ayağına sekte vurulmuş bir şehrimiz. Hal böyle olunca, arz-talep meselesi vuku bulmuş ve malesef çok güzel mekanları yeterince korunamamış... Üzücü gerçekten...


 

Neyse kahvaltı güzeldi, küçük porsiyonlarla bol çeşitli bir kahvaltı getiriyorlar önünüze, kesinlikle güzel ağırlanıyorsunuz..
 







 Ve tabii kahvemizi içmeden ayrılmadık


Gezebildiğim muhtelif yerler, arkası yarın...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder