18 Ocak 2012 Çarşamba

Kadınlar, bizler... dişlerimiz ve tırnaklarımız


Son zamanlarda çevremdeki hemcinslerimi düşünüyorum. Biz dişi cins olarak çok tehlikeliyiz. İçten pazarlıklı, kurgucu ve kindarız. Kimse böyle olmadığını iddia edemez çünkü ben bile etmiyorum. Yeri geliyor birine çok pis kafayı takıyorum tenhada kıstırıp kafasını duvara çarpmak istiyorum.

Dişi cinsin günümüzde toplum içinde ait olduğu farklı konumlar mevcut. Kimimizin mesleği, maddi güvencesi, söz hakkı, özgüveni varken kimimizin hiçbirşeyi gerçekten yok. Bunu kötü anlamda söylemiyorum. Ataerkil düzenin içerisinde sindirilmişlikten bahsediyorum. Fakat kadının bulunduğu konum ne olursa olsun; her daim gizli bir silahı var.
Gizli bir yaptırım gücü, teşkilatı var. Batıda gün düzenleyip birbirlerinin aile meselelerine müdahele etme hakkını kendinde bulan ve karşısındakini etkileyen kadınlar nasıl var ise, Doğuda kerpiç evlerde yaşayan kadınların da benzer teşkilatlanmaları var. Buna paralel olarak bir başka dişinin yarattığı etkiyle kendi alanını organize eden, ailesinin iç meselelerine yön veren ve hatta ataerkil düzenin içine fitne karıştıran da yine dişi cins. 

Çünkü, işin özünde dişi cins gerçekten de pasif değil. Bulunduğu ortamı yaşanılır kılma, yuva kurma, aile içi meseleleri idare etme, beslenme gibi temel yaşantı gerekliliklerini tertipleyenler hep dişiler. İlkel toplumlarda erkeğe 'avcılık' rolünü veren de dişilerdir. Kısaca özetlemek gerekirse; insanlık göçebe bir hayat sürerken yerleşikliği icat eden kadın olmuştur. Çünkü bir yavru dünyaya getirdiğinde yavrunun bakımı ve onun güveni için gezici olmaması gerektiğini farketmiştir. Bazen kayalık ve mağaralık alanlarda bazen ormanın derinliklerinde kendine korunaklı, vahşi tehlikelerden uzak bir yuva yaratmayı akıl etmiştir. Yavrusunu bırakıp gidemeyeceği için de bulunduğu ortamdaki bitkilerden, köklerden beslenme ihtiyacını karşılamayı... Ve dişi tüm bunları yaparken erkeğe bir 'dur' demiş, kendini tabulaştırmıştır. Yavru belli bir çağa gelinceye kadar yanına hiçbir erkeği yaklaştırmamıştır. Bu örnekteki dişi, dişi kardeşleri, annesi, kız yavruları da dişi merkezli klanları oluşturmuştur. Kendi aralarındaki yardımlaşma, birbirlerini, kendi içlerinden bir başkasına ait olan yavruyu koruma işini o kadar özümsemiş ve bütünleşik yaşama geçmişlerdir ki; erkekler hareket halinde kalmaya devam etmişlerdir. Önceleri kendilerini korumak için öldürdükleri hayvanların kadınlar tarafından işlenmesi (derilerin yüzülerek ısınma amaçlı kullanımı, dişlerinin toprak altından kök çıkarmak amacıyla kullanımı vb.) sonucu da avlanmayı genel görev edinmişlerdir. 

Doğadaki türler aslında hep dişi merkezlidir.

Çoğu belgeselde doğru anlatılmasına rağmen halen doğru dinlememiş bir gerçek mesela; sürü halinde gezen bir çok memeli türün lideri bir dişidir. Dişiler çiftleşmeye uygun oldukları zaman dilimlerinde (mevcut yavrunun bakıma muhtaç olmaması gerekli) erkekleri sürünün yakınına alır. Bunun haricinde dişiler birlikte hareket eder, avlanılacak bölgeyi kendileri seçer ve hatta avı da kendileri gerçekleştirirler.

Erkekleri sürünün içerisinde fazla barındırmak istemeyişlerinin sebebi, yavrulara karşı gerçekleştirilecek saldırılar (bir dişinin bir yavrusu var iken çiftleşmiyor). Dişi dayanışmasına örnek olarak babunlar mesela.... Bir anne babun, yemek bulmak için yavrusunu sürüdeki başka bir anneye bırakıp yuvadan ayrılabiliyor. Yavrusunu emanet ettiği diğer anne babun, bu emanet yavruyu emziriyor ve kesinlikle kendi yavrularından farklı bir muamele uygulamıyor. Birbirlerine karşı sonsuz bir güven ve dayanışma içerisindeler. Onların huzurunu kaçıran tek şey erkekler. 

Evelyn Reed kokan bu ön yazıdan sonra demek isteyeceğim şu ki; dişiler olarak düzeni sağlamamız bir yana, menfaatlere yönelik hareketler içerisindeyiz. Erkekler gibi günübirlik, yüzeysel yaşamıyor ve düşünmüyoruz. İşte kadının evrimi. İlkel dönemlerde kadınlar erkekleri her şeklide idare edip yönlendiriyorlarken, kendilerini tabulaştırabiliyorken; modern toplumlarda artık anaerki düzen gitmiş yerine ataerki düzen gelmiş. Babalar, kocalar, erkek kardeşler, erkek yeğenler kadınların sosyal yaşantılarında söz sahibi olmuşlar. 

Ancak kadının evrimi burada bitmemiş. Ataerkil düzen içerisinde de kadın, 'dişiliğini' gösterecek açıklar bulmayı veya yaratmayı bilmiş. Oğlunu hayalindeki erkek gibi yetiştirmeyi yeğ tutmuş, kocasına cilve yapıp dediğini yaptırmış, iş ortamındakileri parmağının ucunda oynatmış. Tabi bunu yaparken de, kendisi gibi yapan diğer dişilere karşı mücadeleye düşmüş biraz. Öncekinin tam tersi, dayanışmadan kutuplaşmaya...

Bende çevremdeki dişileri inceledim. Kimi gündelik yaşantımı olumsuz etkileyebilecek, işime çomak sokabilecek veya durduk yere içime dert olacak karakterdeler. Ve ben hepsini sınıflandırdım. Karakter analizleri bitti, hepsinin suyuna göre şerbet veriyorum. Şerbet tarifleri profillerin altında.


Dişli Tırnaklı Kadın Profili: Bu kadınlar orta yaşın üzerinde olup kariyer hedefinden sapkın bir şekilde sağa sola saldıran kadınlardır. Evlenmişi evlenmemişi vardır. Hiç evlenmemişi, zamanında bu teklifi düşünecek vakti olmayanı veya evliliği saçma bulanı, evlenip çocuk doğurup büyüteninden daha tehlikelidir elbet. Çünkü bu kadınlar iş ortamında alttan alttan erkeklere ayar vermeye çalışır, imkanlar çerçevesinde yavşarlar. Size karşı da her daim dişi tırnağı uzamaya hazır bir halde beklerler. İş işten geçmiştir ancak elindeki avucundaki her neyse artık bunu olabildiğince çevresindekilerin gözüne sokmaya çalışır, bildiği tüm marifetleri petshopta alınmayı bekleyen yavru köpüşler gibi sergilerler. Bildiği tüm teknik terimleri aynı cümle içinde kullanmaya çalışıp, dinleyenlerin kafasını karıştırmayı ve bu sayede marjinal görünüp saygı görmeyi beklerler. 

Şerbeti: Her cümle içinde muhteremin adını kullanarak, ".. hanımın dediği gibi, .... hanımın da değindiği gibi.." diyerek anı kurtarabilirsiniz. Ayrıca her söylediğine tepki vermelisiniz ama tepki verirken onun cümle sonunu iyi gözlemlemeniz gerekir. Dudaklarını büzüp kafasını sallıyorsa siz de sallayın, onaylayın. Eğer ağzını çarpıtıp bir espri yapmaya hazırlanıyorsa kahkaha atmaya hazır olun. 



Pasif-depresif Kadın Profili: Bunlar da hayat mücadelesi içinde sindirilmiş kadınlar aslında. Mesleklerinden veya ideallerinden uzaklaşmış olabiliyorlar genelde. Bu uzaklaşmaya karşı tedbir geliştiremeden üstüne bir de çocuk yapmışlarsa bir daha kolay kolay sıyrılamayacakları bir girdapta sıkışıp kalıyorlar. O kadar memnuniyetsiz ve umutsuzlar ki etraflarında imrendikleri nitelikteki kadınları ve onların ailelerini uzaklaştırıyorlar. Ve bunu yaparken de etraflarına kendilerinden daha vahim durumdaki mutsuz umutsuz kadınları çekmeye çalışıyorlar ki onlara artistik yapsınlar bari dimi? Kocalarının/sevgililerinin kendisinden önceki yaşantısına dair bir unsur kalmayıncaya kadar tüm eşi dostu diskalifiye ediyorlar. Ayrıca bu kadınların sosyal mecralarda sinsi sinsi başkalarını izlediği ama hiç oralara takılmıyormuş gibi yaptığı, çocuklarının sık sık hastalandığı, eşleriyle soğuk savaş halinde yaşamalarına rağmen başkalarının yanında canım cicim yaptıkları da klinik olarak gözlemlenmiştir.

Şerbeti: N'apalım? Bu da böyle deyip fazla elleşmiyoruz. Denk gelirsek savuşturmaya bakıyoruz ki negatifi bulaşmasın.


Kıskanmaniac Kadın Profili: Bu bacılar da malesef fazla kıskançlar. Her yerde, her ortamda, her bireyde kıskanılacak birşey bulup hasetlerinden çatlıyorlar. Ha sadece kendileri çatlasalar neyse, bir de kıskandırmayı seviyorlar ancak bunu yaparken kendi kıskançlık eşikleri ile başkalarınınkinin bir olduğu yanlışına düştükleri için strateji hatası yapıp maymuna dönüyorlar. Bu kadınlar kocalarını günde 56 kere abuk subup sebepten arar, aramaya yüzü tumadığı durumlarda başkalarına aratırlar. Nerde absurd eşya, süs, püs, ıvır, zıvır varsa bu kadının evinde vardır. Pahada değerli olan herşey onun için kıskanılabilite oranlarını zorlamaktadır çünkü. Bi bilse arkasından "kokoş kepaze" dendiğinin ferrarisini satan budist olur. 

Şerbeti: Bu kadına şerbet yok. Bu kadına direk acı, tuz, biber! Ne kadar dalga geçerseniz, ne kadar laf sokarsanız o kadar rahatlarsınız çünkü aksi bir yöntemle egosunun şişmesine sebep olursunuz, kendini komik duruma düşürür. Yani canını yakarak iyilik edebilirsiniz eh biraz da hoşunuza gidebilir tabi ? :)


Anaerki Kadın Profili: Bu kadınları sevsem mi dövsem mi çözemedim, hala incelemedeyim. İnsan türünün ilkel dönemlerde aslında anaerkil düzende yaşadıklarını bildiği ve buna dönüşü kendine misyon edindiği için mi yoksa tamamen östrojen fazlasından mı yaptıklarını bilmiyorum. Zira bu kadınlar hayatlarına soktukları erkekleri o kadar derine sokarlar ki adamın cama çıkacak cesareti kalmaz. Tuvalete gitmeye destur ister. Anne merkezli takılan bu kadınlar; annelerinin yakınında oturmayı, sık sık gitmeyi, mümkünse orada kalmayı tercih ederler. Annenin kişi veya kişilerce yorumlarının büyük önemi olup, bu yorumlar doğrultusunda eşe dosta siper alıp çömüp sinsi sinsi bekleyebilir. Tam bir anaerki örneği daha; kendi klanının dışındaki komünlere de rakip gözüyle bakarlar.

Şerbeti: Annesine saygı duyduğunuzu irdeleyen bir kaç sevecen lafla günü kurtarabilirsiniz. Ancak hayatındaki erkek sizin için de değerli biriyse annesine komplike bir kırlent modeli verip oyalamanız gerekebilir. 



7 yorum:

  1. kaburgadan yaratılmışlığın(!) acısını çıkarıyorsunuz:)
    sizleri ancak ayetler zapteder!
    ayetler kadını zapteder ama, insan olmaktan da çıkarır. geriye kişiliksiz, cazibesiz... kısaca kadınsız bir kadın figürü kalır.

    oysa erkeğe (temel haklarda) eşitliğini kanıtlayamayan kadın aşkı da romantizmi de hak etmez.

    YanıtlaSil
  2. O kadar güzel bir yazı olmuş ki, tekrar tekrar okudum.Gerçekten çok iyi gözlem.Bu arada sanırım ben de her profilden biraz var :)

    YanıtlaSil
  3. zihni ~ Kaburgadan yaratılma olayı bir hikayedir. Hatta hikayeye konu olan kaburga da, hikayedeki bir başka tanrının 8 ayrı organını iyileştirmek için, bir başka tanrıçanın 8 ayrı tanrı yaratmasından geliyorlar. Çünkü hastalıklı olan 8 yerden biri kaburga; buna ithafen Ninti'yi yaratır. Nin hanım, ti ise kaburga demek Sümer dilinde. Tevrat bunu kaburga kemiğinden kadın yaratmaya çevirmiş, kuran pas geçmiş...

    Yani şifa olsun diye bile kadın yaratılmış hikayelerde. Bu durumda "kadın" şifa olsun her erkeğe :)

    Ayrıca romantizm arayışı içindeki dişi serzenişi üzerine değil aslında yazım. Eşitlik söylemi ise ancak; 'ne olduğunun farkında olmayan' kadının serzenişi olabilir. Ne olduğunu bilmeyen de hiçbir halt haketmez.

    YanıtlaSil
  4. derenalp ~ size de multimod diyelim öyleyse :)

    YanıtlaSil
  5. kaburga olayının bu kadar detayını ilk kez okuyorum. ilk cümlesini duyunca sayfayı kapatmıştım zaten:) yani, baştan ölü doğmuştu kaburga konusu.

    "tarlamız" olacak kadın şifa tezini güçlendiriyor doğrusu. şifalı bitkilerin kaynağı bakımından:)

    yazınızı iki kez okudum; "dizayn edilmiş kadın"ı anlattığınızı anladım.

    en ciddiye aldığım konuların başında gelir. zaman olsa da kışkırtıcı yaklaşımlarla sondajı derinleştirsek diyorum:)
    ancak teğet geçerek ne anladığımızı anlatmak da yeterli olmuyor.
    Tekrar dönmeliyim bu konuya.

    YanıtlaSil
  6. zihni bey, tabi teğet geçilecek bir konu değil. ayrıca değinmek istediğim şey de 'dizayn edilmiş kadın' değil de bukalemun gibi 'ortama göre kendini modifiye eden kadın' üzerinden yazmış olabilirim.

    Bu kadının kesinlikle kaçarının olmadığı bir mevzu. Çünkü erkeğin toplum tarafından dayatılmış fazla bir vazifesi yok. Ama kadına yüklenen vazife daha fazla, beklentilerin nitelikleri net değil. Bu durumda kadınlar daima yerine göre huylarını sularını değiştiriyorlar. Sosyal alanda kendilerini ispat etmek için farklı farklı savaşımlara giriyorlar.

    Bir anlamda tutarsız olan bu strateji hoş mu? Değil, ancak sebepleri düşünüldüğünde gayet makul :)

    Yani diyeceğim o ki; kadın tarih sahnesinde hep ön saflarındaydı. Tek tanrı anlayışının belirmesinden önceki kadın tanrıçalar mesela... Doğurganlıkları yüzünden yüceleştirilmiş kadın cins. İlkel kadın komünleri... bir sürü gırla!

    Ayrıca kadının toplumumuzdaki yerinin evrimi diyebileceğimiz bu yorumlarda süregelen paslaşmaya ithafen bir şey daha eklemek isterim.

    Eskiden insan türünün anaerkil düzende yaşadığı bir gerçektir. Birçok antropolog araştırmalarıyla bunu sabit hale getirmiş. Öyle ki; eskiden mal paylaşımı mevzuu anneden kıza, kızı yok ise kız kardeşine, o da yoksa erkek kardeşlerinden birinin kızına.. şeklinde süregiden birşey imiş... Gerçi halen Avustralya ve Afrika yerli kabilelerinde bu iş devam etmekte.... Yerli komünlerinde bugün hala görülen şey; toprak sahibi kadın, toprağını işlemesi için çalıştırdığı birey erkek!

    .......

    Bu iş sonraları erkeklerin 'avcı' niteliklerini 'savaşcı' konuma taşıyarak, savaşma tekniklerini ve savaşma alanlarını genişletmesiyle farklılık göstermiş. 'Madem bu kadar savaşıyoruz, hak kazanıyoruz bu hakkı neden kadınlara bırakalım' anlayışı oluşmaya başlamış. Öyle ki; iş doğan kız çocuklarını, hemen doğdukları odada kadının doğum yaptığı yerde toprağın altına gömmeye varmış. Kadın bütünlüğünü bozmak adına.... Dişi nüfus artışında azalma meydana gelmiş, kadın bütünlüğü bozulmuş... vs.

    Bu konu uzar gider, çok fazla şey var üzerine konuşulacak..

    Sevgiler

    YanıtlaSil
  7. bır an ben hangısıyım dedım ve korkdum:) süper bı yazı olmuş:)

    YanıtlaSil