24 Şubat 2012 Cuma

Vatandaşlık dediğin nedir ki?


Sondan başa gidecek olursak vatan; bir ulusun üzerinde yaşadığı toprak parçası, vatandaş ise bir toprak parçası üzerinde yaşayan ve o taprak parçasına hukuki bağlarla bağlı olan kişidir. Vatandaşlık o toprak üzerinde doğup büyümenin haricinde kazanılabilir ve kaybedilebilir birşeydir. 

Vatandaşlık, hak, ödev ve yükümlülükleri belirleyen hukuksal bir bağdır. Dolayısıyla kişilerin etnik kökenleri
, hangi etnik kökenden gelmiş olabileceği gibi durumlar vatandaşlık ile bağdaşamaz. Belki bu yüzden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 'uyrukluk (vatandaşlık)' tanımlamasında vatandaşlığın, kişiyle devlet arasında sadece hukuksal bağı ifade ettiği ve kişinin etnik kökenini göstermediği" belirtilmektedir...!

Buradan nereye geleceğim, günümüzde vatandaşlık milliyetçi görüşün yaygınlaşmasıyla ırkçılığa dönüşmüştür. Buna istinaden de vatandaşların oluşturduğu ulusa millet denmiştir. Halbuki vatan ve millet aynı şey değildir. Bu günlük hayatta çok kez atlanılan ve anlamı yitirilen birşey. Çünkü bu mantalitede Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmuş veya buna hak kazanmış farklı kökenden insanları kendi küçük vatandaşlık tanımınızın dışına itersiniz. 

Çünkü anayasaya göre "egemenlik Türk Milleti'nindir". Yine "hepimiz Ermeni'yiz" söylemi de bu bağlamda sevimliliğini ve manidarlığını yitiriyor, çünkü bu sloganın doğuşunu tetikleyen Ermeni kökenli bir Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşı'nı katledilmesidir. İroniktir ki, onu katleden milliyetçi olduğunu iddia eder, sloganı atanlar da son derece milliyetçi bir şekilde, ölenin Türk vatandaşı olmasını göz ardı ederek etnik kökekini vurgulayan ve ön plana çıkartan bir slogan atarlar.

Yine bir örnek verecek olursak, haber programları veya oturumlarda hiç de yanlış bir söylem verilmemesi gereken bir mecrada tutup "kürt vatandaşlarımız" derler. Hani vatandaş ama, öyle işte azıcık yani.. gibi-gibi..?

Veya Nazım Hikmet'in 1951'de Bakanlar Kurulu kararıyla vatandaşlıktan çıkarılmasını hatırlayacak olursak; bir devletin otoritenin; vatandaşını sözüm ona vatandaşlık görevlerini yerine getirmediği, getiremeyeceği veya bu getirememe eylemininin kendi işine gelmemesi yüzünden vatandaşlıktan çıkarma kararı da bir ihlal değil mi? Hele bir de resmi sicilinde yer alan adıyla (Mehmet Nazım Ran) değilde, takma adı olan Nazım Hikmet Ran'a bu kararı verilmiş olması. 58 yıl sonra da ele-güne karşı, nezaketen geri alınması?

Vatandaşlık ucuz mu pahalı mı? Bir vatandaşlık görevinin ihlali yüzünden sepet edilebileceğiniz kadar değerli ve elzem, ama aniden utanç duymanızı sağlayacak ve yaptırımları tersine çevirebilecek kararlar aldırabilecek kadar homojen.

Kapanışı vatandaşlık hak vegörevleriyle yapıyorum; tüm sevenlere gelsin!

- Kanunlara uymak (gerçi çok değişkenlik gösteriyor değil mi, insan bazen neye uysa bilemiyor)
- Vergi vermek (alfabede 29 harf var, çeşitli kombinasyonlarla türetilebilir kanuni haraç sistemi. tamamen üretkenlikle alakalı. Kazandığınızın yarısını verdiğiniz vakit herkes rahat ediyor)
- Askerlik yapmak (en ilkel vatandaşlık görevi, üstelik ayrımcı. yan gelip yatma yeri değil, koyduğun yeri unuttuğun mayına 20'lik filizleri koşturtup "şehit oldu" dedirtmektir.) 
- Seçimlere Katılmak (Bu hem hak hem görev tabi, seçilebilirsin ama büyük ihtimalle hapiste olduğun için koğuş başkanlığı yapabilirsin. Peki o zaman niye seçilirsin, neye istinaden seçme hakkın vardır bilemezsin.)

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Bu ay Mercan'ın okulunda "vatandaşlık"ı işleyeceklermiş. Vatandaşlık bilincini verecekmişiz. Ben neresinden versem diye düşünürken klavyeye takılanlar bunlar. Adını koymamama rağmen çocuğuma vermeye çalıştığım şey de vatandaşlık değil sanırım. Çünkü tanımı ve yaptırımı çelişkili. Ben ona insan olmayı öğretiyorum, dünya üzerindeki zilyon bedenden biri. Hiçbir yere, hiç kimseye bağlı değil. Üzerinde yaşadığı kara parçasında; havayı solumak, suyunu tatmak, dağına tırmanmak, çiçeğini koklamak hakkı. Farklılıkları kabul etmek, saygı duymak, kendisi ve çevresine zarar vermemek ise görevi.

Bunu bilsin yeter, gerisi teferruat!

5 yorum:

  1. Bana göre vatan, bir coğrafyada yaşayan toplumun eşit koşullarda kullanabileceği doğa ve ekonomik kaynaklar bütünüdür.

    vatandaş ise, o kaynaklar üzerinde istikrarlı ve karşılığını alabileceği emeği olan bireydir.

    Bu kaynakların üretimi ve tüketimi üzerine kollektif işbirliği yapanların oluşturduğu topluluğa ulus denir. Bu ulus üretim ve tüketim (yaşamın kendisi) kapsamında geliştirdiği sanat, edebiyat, dini inanç, sosyal ve kültürel alışkanlıkları paylaşırken sergileyebildikleri çeşitliliğe tüketim keyfi denilir.

    Alt yapı her zaman üst yapıyı belirler diyorduk.
    Herhangi birbirine benzemeyen iki ülkenin berer bebeğini aynı odaya koyun, yüzde yüz anlaşırlar. Ancak büyüdükçe ayrılıklar başar. Bu durum, egoizmin bedene ve kültüre egemenliğinden kaynaklanır...

    neyse, doğaçlama (fazla tartmadan) yazıyorum aceleden, şimdilik bu kadar.....

    YanıtlaSil
  2. Vatandaşlık bilinci diye bizim çocuklarımıza vermemizi istedikleri: kırmızı çizgilerle çizilmiş bu coğrafyada yaşayacaksan devlet için varolduğunu kabul edeceksin... Devlet senin için asgari düzeyde hizmet verecek, ama sen ona hizmette kur etmeyeceksin!! Askerini, polisini eleştirmeyecek, hakkını aramayacaksın!! Devlet babanın kanatları altında koyun gibi ama mutlu(!) yaşayacaksın.

    Yazdığın her satır için aklına sağlık...

    YanıtlaSil
  3. Blogger anneler blogundan misafirinim kabül edermisin :)

    YanıtlaSil
  4. zihni - Altyapı dediğiniz nedir ki? Geçenlerde 1800'lü yıllarda brezilya'dan ingiltereye gemilerle götürülmüş yerliler ile ilgili birşey okudum. sadece 3 hafta sonra ait oldukları klana geri getirildiklerinde, ait oldukları doğup büyüdükleri toplumu küçük ve hakir görmüşler. Hatta "cahil hayvanlar bunlar" şeklinde iğrendiklerini dile getirmişler.

    Yani alt yapı da tartışılır birşey...


    çelebi - tüm bunları kabul etmediğim halde, yine de mutlu değilim! ona yanıyorum.

    filiz - misafirperverlik bizim 'altyapı'mızda var. hoşgeldiniz...

    YanıtlaSil
  5. Altyapıdan kastettiğim şey, üretim biçiminin toplumsal davranış ve diğer manevi ilişkilerin kültürünü oluşturağı iddiasıydı (Marksist bakış açısıyla).

    Bu Marksist teoriye gelen eleştiriler de senin okuduğun bu Brezilyalı örneğindeki gibi, ekonomik doğal süreçli alt yapıya değil, özentili, zorlama, hormonlu, egoist, temelsiz, uçuk davranışların da insan ilişkilerinin niteliğini belirleyebildiğidir.... oysa Marks'ın anlattığı yapay durumun sonucu değildi...

    konu tartışmaya açktır tabi ki.

    YanıtlaSil