5 Nisan 2012 Perşembe

Pedagojik Formasyon*


Mercan birkaç gündür duygusala bağladı. 

Bir akşam ben ofisteyken, "seni istiyorum, özledim" diye telefonda ağladı
Sonra geçen gün de anaokulundaki bir yaşgünü partisinde "ben annemi istiyorum, annemi özledim" diye ağlamış,

Üzüldüm. Hele dün akşam eve gittiğimde daha da üzüldüm.

"Annem seni çok seviyorum" dedi, ve bana bir bardak su getirdi, masaya koydu.

Hayatımda bir bardak su gördüğümde hiç bu kadar duygulanmamıştım. O suyu alıp yüksek bir yerde muhafaza etmek gibi şeyler geçti aklımdan. O anı saklayamazdım, suyu saklardım belki. İçemedim bile..

O suyu bana getiren eller, bunu düşünen akıl ve o kocaman kalp!

"Ne güzel bir çocuğum var" dedim içimden. "İçi de, dışı gibi temiz ve güzel"

Sonra o uyudu, gece sürdü...

Dünyanın başka yerlerindeki küçük çocukları düşündüm. Başka güzel çocukları...

Odalarında ağlaya ağlaya uyuyan çocukları,

Ebeveynlerinin kavga seslerinden kaçmaya çalışan ve sesli oyunlar yaratan çocukları,

Yatacak yatakları ve oynayacak oyuncakları olmayan çocukları, 

Annelerinin koynunda ısınmaya çalışan çocukları, 

Kötü ellerde ziyan olan acı çeken çocukları, 

Yurtlarda veya barınaklardaki 'diğer' çocukların hayatlarının hayalini kuran çocukları,

Daha uzaktaki çocukları, 

Çadırlardaki çocukları, 

Göçebe çocukları, 

Savanalardaki kavruk tenli ve ışıl ışıl gözü parlayan çocukları, 

Aç çocukları, 

Açlık yüzünden ölebilen çocukları, 

Açlığın ortasına doğmuş ve beslenme adına hiçbir kavramı kafasında oluşturamamışken hiç bilmediği bu şey yüzünden ölen çocukları!

Kimsenin tanrısının yardım etmediği çocukları.



***

Sonra da başk türlü çocukları.

Varlık içindeyken çalıştırılan çocukları!

Seneler seneler önce, annemin bir ahbabı bize oturmaya gelmişti. Kızı foto modellik yapıyordu, bir mankenlik ajansına kayıtlıydı. Kadının oturabildiği 20 dk. boyunca çocuk "hadi sana diyorum, kalkasana! mek danıldsa gidicez diyorum, hadi" dedi durdu ve boyuna azarladı kadını. Bu kötü bir örnek olabilirdi..

Ama geçtiğimiz haftalardaki çekimde kullandığımız (!) kızı düşündüm sonra. İlk çekimini yapıyordu. Annesi güzel kızıyla nasıl gurur duyuyordu, bir katalogda kızının fotoğrafları yer alacaktı, mükemmel bir his, gurur, koltuk kabarması..vs...

Ya o kız?

Tepesinde 4 paraflash, stüdyoda 15 kişi. Herkes "hadi kızım, yan dön, eveeeet, hadi gül, tamaaaam, hadi elini beline koy, eveeeet, hadi biraz daha, dön şimdi, dön, dön,.." derken, 

Deklanşöre her basıldığında "acaba yapabildim mi" hissi

Saatler sonra çekim bittiğinde, büyük bir işi kotarmış olmanın gururu, annede yine mükemmel bir his, gurur, koltuk kabarması..vs...

Bu koltuk kabarmalarıyla kızını onere etmek için alkışlamalar, öpücükler, çıkışta alınacak hediye vaadleri..

Bundan 1 yıl sonra o çocuk da annesine "hadi sana diyorum, kalkasana! mek danıldsa gidicez diyorum, hadi" gibi şeyler deyip duracak.

Adım gibi biliyorum.

Çocuklara çocuk gibi davranmanın gerekliliğini bundan ancak seneler sonra anlayabilecek yitik bir ebeveyn olacak o da.

Günlüğü 400 TL için...


***

Çocukların model olarak kullanılması her zaman itici gelmiştir bana. Gerçi kapitalizmin köpeğiyken herkes, "tüketme" alışkanlıklarımızı yönlendiren reklamlar işin gereğini yapıyor. 'İyi yapıyor' diye mi söylüyorum? Hayır tabi ki... Sonuçta bir bebek bezi reklamında, bacak kadar çocukların seksüel birer obje olarak kullanılması, kızların popolarında bez, ayaklarında deri çizmeyle kırıta kırıta yürümeleri beni o ürünü almaya yönlendirmez. Veya boncuk gibi gözleri olan bir bebeğin göz yakmadığını iddia eden bir şampuanla banyo yapıyor olması yine beni o reklama yönlendirmez. Ben tükettiğim şeyleri fiyatına ve kalitesine göre seçerim, bunu da deneyerek bulurum. Dolayısıyla tüketim alışkanlıklarımı "güzel insanların" obje olarak kullanılması  etkileyemez. Aynı şekilde kıvırcık saçlı çilli tatlı bir çocuğun giyip poz verdiği bir ürünü, "benim oğluma da kesin yakışır" diyerek alamam. 

Pazar bu sunum alternatifini üretmiş ve pazarlıyor olabilir, bireyler de dolaylı yoldan buna malzeme olabilir.

Ancak çocukların bu işe karıştırılması tiksindirici ve adice. 

Çocuklarını bu işlere karıştıran ebeveynler de, okul başarıları düşük, sosyal girişimcilikleri yitik bırakılmış çocuklarıyla, özellikle  ergenlik döneminde "keşke"lerle hüzünlü nostaljiler yapacaklar.

Çocukların 0-11 yaş arasında aldıkları eğitim ve gelişim, onların tüm yaşantılarını olumlu veya olumsuz etkiler. Her türlü yetenekleri, becerileri bu yaş aralığında ön plana çıkarılabilir, beslenip desteklenebilir.

Bir çiçek dahi güneşe, belli bir ısıya ve sıvıya ihtiyaç duyarken, bunları karşılayamadığınız vakit nasıl kurur veya hastalanırsa, bir insan yavrusunun ihtiyaçları ve gereksinimlerinin ne derece fazla olduğunu anlatmaya gerek yok herhalde.


***


Çocuklar oyun oynarken, bir pislik yaratırken, burunlarını karıştırırken ve tıslaya tıslaya uyurken güzeldir.

Karınları tok, sırtları pekken.

Sevgiye tok, ilgiye pekken.




* Haşa.. yok formasyon. 









15 yorum:

  1. Gökyüzü gri hatta yağmur yağdı az önce. Mercan ile ilgili dediklerin mi yoksa yağmur mu böyle etkiledi bilmiyorum ama bildiğim şey demek istediğini, hatta çok da güzel dediğini anladım ve biliyorum.

    Yazını çok beğendim. Diğerleri gibi. Çocukların, kadınların reklam malzemesine dönüşmesi Evelyn Reed'i hatırlattı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bazen düşünmeye dalınca duvardan duvara çarparsın ya, öyle olduğu vakitlerde yazacak birsürü şey dank eder kafana, yazarken de sol kenardan sağ kenara çarpıyor kelimeler ki başındaki hüzünle sonundaki öfke tezat oluşturdu.

      Herşeye rağmen anlaşılmama sevindim.

      Evelyn Reed.. keşke daha çok yazabilseymiş. Geç başlamış yazmaya diye düşünüyorum. Elimdeki 3 kitaptan birini defalarca okuyup beslenebiliyorum ama..

      Teşekkürler ayrıca :)

      Sil
  2. Hayallerimden çıktım, Küçük Şeylerin Tanrısı'na gittim. Sonra küfür haznemi yokladım, ben sanırım seni çok fazla anladım

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Keşke herkes birbirini bu kadar kolay anlasa.... Hrant Dink katledildiğinde Rakel'e destek olanlardan biri de Roy'du. Aynı komünün içinden değil de çok uzaklardan anlaşılmak enteresan..

      Sil
    2. İnsanlık temeline inebildiğimizde, enteresan değil aslında. Roy'un o temele çoktaaan indiğini görebilmek zor değil :)

      Sil
    3. işte ine ine 3-5 insan iniyor, gücüme giden o :))

      Sil
    4. Az kaldı, sabah kahvemi yudumlarken köşemde, ben de ineceğim :)

      Sil
  3. Küçük Şeylerin Tanrısı(Arundhati Roy) ah evet değil mi bir daha okumalı:) Belki biraz daha anlarım.Bernacan bana o inanılmaz kitabı yeniden hatırlattı.

    YanıtlaSil
  4. Parçayı bütünün içinde görebilme hassaslığı, duygusu, öfkesi, öğretisi ve uyarısıyla çok etkileyici bir yazı.
    Bu yazıyı, Birgün Gazetesinin pazar ekine gönderilmesini öneriyorum. Yayınlanmasa bile....

    YanıtlaSil
  5. Bilmem ki Zihni Abi.. yayınlanmazsa da uyuz olurum belki.

    YanıtlaSil
  6. o zaman ben gönderiyorum izninle, senin adın ve imzan ile...
    yayınlamazlarsa ben uyuz olayım:))
    daha önce bu yazıyı (biraz uzunca) ulusal gazetelere göndermemi öneren olmuştu da, nedense ben de göndermeye çalışmamıştım. Ama bunu deneyelim?

    YanıtlaSil
  7. :)) ilahi.

    Peki bakalım şansını denesin yazı.

    YanıtlaSil
  8. Bu yazıyı twitterden ve gazetenin "öneri" köşesinden yayınlanmasını istedim. "Yayınlamazsanız, geri bildireceğinize inanıyorum" dedim:)
    bekliyoruz.

    YanıtlaSil
  9. Zihni Abi, 'yayınlamazsanız taşlığa gelin' de deseydin :))

    YanıtlaSil
  10. Gittim ben o cocukların yanına bu yazıyla..

    YanıtlaSil