15 Haziran 2012 Cuma

Qenqous*


Son 1 yılımı öfkeyle geçiriyorum. Defalarca yazıp sildiğim bir yazıdır bu. Hep kendi zihnimde aklımın duvarlarına vurduğum, arada bir kaldırıp üstünü başını düzelttiğim, bir köşeye çekip konuşup telkinde bulunduğum ama mütemadiyen patakladığım öfkem, kaybım, eksiğim.

Öyle birşey ki, düzeltilemez ve iyileştirilemez hayati bir hata. Zamana yayılmış bir trajedi veya tedavi edilmemiş bir cilt hastalığı gibi. Kaşınan, kaşıdıkça kanayan, büyüyen ve yayılan!

İçimin rahat ettiği tek şey; konuyla birinci dereceden ilgili olsam dahi olayların böyle gelişmesine etken olmayışım.


Sonuçta ben yoktum, onlar vardı. Beni onlar yaptı. Onlar büyüttü. Gözlerimle çevremde olup biteni görmeye başlamamla ilk onları ve onların yaptıklarını gördüm, onların söylediklerini duydum. Ve sadece gördüklerimle duyduklarımla büyüdüm. Aptal bir çocuk olduysam da kabahatin çoğu onlardaydı.

Benim annem ve babam; hazır olmadıkları ebeveynlik rollerini oynarlarken, sahnede kucaklarına düşen küçük bebek bendim. Kendi uyumsuzlukları ve geçimsizleriyle savaşırken arada beni hırpalayıp kenara ittiler. Her olayda ben azarlandım suçum yokken, hep benim yüzündendi, herşey, tüm olumsuzluklar!

Okula başladığımda, babama öfkeli annemin sesini çıkartamayıp sinirlendiği için alamadığı hırsını tarakla kafama vurduğu günlerle hatırlarım. "Çok mu zekisin, çok mu akıllısın, çok mu güzellisin, babanın kızısın, işe yaramaz!" derdi. Anneliği sadece ödev yaptırmak ve karnımı doyurmakla ilişkilendiriyordu, ben ödevlerimi yapıp karnımı doyururken arada bir kafamı okşayıp "kızım" demeyi de akıl etseydi keşke. Ne istesem "baban kızar" der, bir arkadaşım bize geldiğinde de zebani gibi tepemize dikilir illa ders çalışmamızı isterdi. Tuhaftı.

Babam daha tuhaftı. Hala tuhaf. Ailesini severdi ama ailesinden önce hep başkaları gelirdi. Bu tuhaf denklemi nasıl oluşturmuştu hiçbir fikrim yok ama; aldığı her kararda "elalem ne der" derdindeydi...

İnsan ebeveynlerini seçemez gerçi ama onların geçmişe dönüp hatalarını düzeltmelerini, düzeltmeyi akıl etmeyi veya bunu istemelerini arzu ederdim. Çünkü kendi bireysel hataları beni etkiledi. Kardeşlerimi etkiledi. Ben bugün kardeşlerimle bir odaya girsem konuşacak birşey bulamam. Araya mesafeler, sevgisizlikler, soğuk savaşlar soktular. Dünyaya getirdikleri ve dangul dungul yetiştirdikleri 3 bireyi de birbirine bağımsız, bağsız, ilişkisiz bıraktılar…

Ben okudum, çalıştım ettim, hayatımı ve kendi sevgi dolu ailemi kurdum. "Seni seviyorum" demeye üşenmediğim iki adam var hayatımda. Ama bu aileyi kurarken de hep sevilememişliğin ezikliği ve acısıyla debelenmişim meğer. Mercan büyürken bu o kadar canımı yakıyor ki, canım her yandığında onlardan nefret ediyorum. Mercanın saçlarını her okşadığında kafama vurulan tarağı, onunla her sohbet edişimde küçükken kendi işittiğim aşağılayıcı sözleri hatırlıyorum… 

Mercan büyüdüğünde benden nefret ederse; bu onu büyütürken yaptığım bir hata yüzünden olmayacak ondan eminim. "Ben seni sevgiyle büyütüttüm" diyebilirim göğsümü gere gere, veya caps lock açık BEN OĞLUMU SEVGİYLE BÜYÜTTÜM yazabilirim, bu emeğimin karşısında anlayış ve saygı bekleyebilirim.

İşin tuhaf eve acıklı kısmı; son zamanlarda hemen hergün bende bazı şeyler için birine sığınmak, anlatmak, anlamak, saygı duymak istiyorum. Ve büyük ihtimalle bu annem olsundu istiyorum. Ama o hala aynı kafada ve asla anlayamayacak.

Dün annemin hastaneye kaldırıldığını öğrendim, babamdan gelen kısa bir mesajla..(!)

Oğlumun doğumunda yanımda olmaya tenezzül etmemiş, hastalığımda iyi veya kötü günümde hissedemediğim benliklerini öyle reddetmişim ki artık, ne mesaja yanıt verdim, ne aradım, ne de arayacağım…

İçimde sakladığım, göstermeye utandığım üstü başı kir pas içinde, lanet şey bu işte..

Aklımın ve kalbimin duvarlarına vurduğum.



* Qenqous, latincede bir çeşit kin kusma [kinkus] biçimidir. Tabi ki yok öyle birşey, dün gece ben uydurdum.

14 yorum:

  1. bazı şeyler unutulmuyor. başkalarının hayatları üzerine ahkam kesmek ne kolaydır değil mi? bunu yapmadan yazmaya çalışıyorum :) ne yaşadığını, sende nasıl izler bıraktığını en iyi sen bilirsin. sana iyi gelecek çözümü de en iyi sen bilirsin. ama için yine de rahat değil gibi, buraya yazdığına göre...
    belki de onları öyle kabul edip geçmişi affetmek en iyisi. her şeyi unutup, sana zarar veren insanları hayatının orta yerine almaktan söz etmiyorum elbette. başkalarına duyduğumuz öfke, kırgınlık, kızgınlık sadece bize zarar veriyor.... demeye çalıştığım bu kadar basitti aslında, çok uzattım. demek basit, uygulamaksa zor :)
    sevgiler... :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tarak mevzuuna takılmamak lazım, travmatik şeyler yaşamadım. Sadece sonradan yokluğunu hissettiğim bir ilgisizlik/sevgisizlikle büyütüldüğümü farkettim; dediğim gibi.. Mercanı büyütürken. Ve "amaaağn onlar da böyle canım napalım" deyip omuzumun üstünden atamıyorum ve evet dediğin gibi içim de rahat değil. Çünkü; hadi be adam beni sevemediniz, torununuzu sevmeyi bileydiniz! diyorum. Biriniz alıp bir parka götüreydiniz, biriniz poğaçaydı kekti yapaydınız, biriniz benden gizli gizli çikolata neyin vereydiniz?!

      Anladın mı? Sürekli bende yinelenen şey, torunlarını da sevememeleri. Bu onlar veya benim açımdan sıkıntı değil. Ama ben Mercan'ı düşünüyorum mesela.. benim çok sevdiğim dedem ve anneannem var. Benim oğlumda onları sevseydi.. ne olurdu?

      falan.

      Sil
    2. tarak konusuna takılmadım zaten de, demek istediklerimi tam diyememişim.

      ve evet, çocukken en çok imrendiğim şeydi büyükanneler, büyükbabalar... bu yaşıma geldim hala söylerim, arkadaşlarıma özenirdim. çünkü benim hiç babaannem, anneannem ya da dedelerim olmadı. aslında biraz da mercan'ı düşünmüştüm ama onun durumu da farklı değilmiş anladım ki...

      Sil
    3. Yok yok takilmadigini biliyorum, sadece fiziksel şiddet gördüğüm dusunulmesin diye 'genel' bir belirtmde bulunmak istedim...
      Aman neyse benim dedim seni germesin :)) ben uzun süredir içime attığım şeyi internet denizine attığım için rahatladım kısmen...

      Sil
  2. İnsanın ailesiyle ilgili yaraları bir ağacın köklerindeki yaralara benziyor değil mi?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. öyle ya.. tüm ağacı kurutacak cinsten

      Sil
    2. Ne büyüyüp yeşillenebiliyor ağaç, ne aşı tutuyor, ne de meyve veriyor. Nasıl kurtulunur bulabilirsen beni de haberdar ediver :) Can her "annanemle dedemi hiç sevmiyorum" deyişinde cız ediyor. Ve insan kendini her durumda hep yalnız hissediyor.

      Sil
    3. Sen de mi brütüs? Ben tüm anne-baba gereksinimimi anneanne ve dedemden sonra kayınvalidemden ve kayınpederimden karşılar oldum. Her türlü sevgi, kollanma, yardım, dinleme ihtiyaçlarımı kayınvalidem tolere ediyor. Seviyorum onu. Mercan'da onları çok seviyor.. Bende buna sevinmeye çalışıyorum işte napayım.

      Ama cız etme olayına iyi değindin. Çevremde kim çocuğunu ve annesini cümle içinde kullanırsa içim cız ediyor benimde... Veya kendini ve annesini de olabilir..

      Sil
  3. Bazı ebeveynler -ne yazık ki büyük bir çoğunluk- evlenince çocuk doğurmayı marifet sayıp/evliliğin gerektirdiği görev bilip de çocuk sahibi oldukları için; o çocuğu ''mal'' görüyorlar.
    İster sevip-ister dövebileceği, kendi duygusal durumuna göre davranabileceği, ne yediğine-ne içtiğine-ne yaptığına karar verebileceği bir ''mal''.
    Bir nevi pet.
    Al bu yemeğin-ye, al bu suyun iç, kirlenmişsin yıkayayım, sevmek istiyorum-gel seveceğim, sinirliyim-gözüm görmesin.

    Karar elbette senin; ister görüş-ister görüşme.
    Kimsenin de seni kınamaya, sana kızmaya, yargılamaya hakkı olmamalı kanımca.
    Konu aile oldu mu, böyle yap-şöyle yap diye akıl vermek de saçma.
    Bir tek sen bilirsin ne yaşadığını-ne hissettiğini.

    İçine doğduğun aile ve çevreyi seçme şansımız ne yazık ki yok ama kendi kurduğumuz aileyi, arkadaşlarımızı, dost bildiklerimizi seçme şansımız var :)
    Seçtiklerine-sevdiklerine sahip çık yeter :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İşte son cümlenin düsturuyla yaşıyorum bende zaten :) Bundan utandığım zamanlar çok oldu, ama sonra düşündüm dedim niye utanıyorum ki? onlar utansın.

      Dert görüşüp görüşmemek de değil, çok elzem birşey olur giderim/gelirler vs.. Ama bu durumların dışında görüşmek anlamsız işte.. 30 yıl sonra facebooktan ilkokul arkadaşlarını bulup görüşmek gibi. "Eee daha nasılsınız" dan öte gidemeyen muhabbetimiz olur ancak.

      Sil
  4. Hayata ve sevdiklerine daha sıkı, daha anlanmlı, daha içten sarılmanın kışkırtıcısı olan bir macera, hatta stajiyerlik öyküsü. Hatalardan çıkarılabilecek bütün dersleden geçtiğine göre, profesyonel birey: anne, eş-sevgili-dost, komşu, evlat, vatandaş... olarak yaşamanın moral frekansı sanırım sıradışı bir periyodda süyor?

    Oğlumuzla (dr. adayı) bir balkon sohbetinde "yazın badi çalışacağım" dediğinde, elbette fiziksel geelişim güzel birşey, en az onun kadar ruhsal badi de gerekli. biz seni "el bebek- gül bebek büyüttük, oysa insanın ruhsal bağışık gelişimine de ihtiyacı var. bunun için programlı acı çektirmek değil elbette tek yol. çevrende tanık olduğun yaşam koşullarındaki acılara yakın ilgin, örneğin, içinde yaşadığımız toplumda rezaletlere farkındalığın ve ilgin, kör kütük aşık olacağın zamanlar, sanat, okuduğun kitapların seçimi... seni insan yapacak niteliklerin malzemeleridir.....

    Doğa insanı olgunlaştıracak koşulları yaratıyor. Bazen seninki gibi istemdışı ve zamansız, bazen de oğlumuza dediğim gibi planlı olarak muhatap olunuyor. Sonuçta hayata hazır hissediyorsan kendini, bütün yaraların tamir edilmiş olmalı. annen-baban ile yeniden ama sınırlı ilişki için intikam değil, "büyüklük" sende kalmalı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yok abi ya, intikam ateşiyle yanıp tutuştuğum hiç olmadı. Benim içim rahat; çünkü çeşitli yollardan halin hal olmadığını anlatmaya çalıştım. Onlar ebeveynliği "kayıtsız şartsız evlatlarca el üstünde tutulmak" olarak algıladıkları için ne ileri ne geri adım atmazlar. O yüzden diyorum benim içim çok fazla rahat! Mercan'ın doğumuna gelmemiş olmalarına rağmen ben çok ama çokça kez, anneanne ve dedesiyle vakit geçirmesi için oğlumu onlara götürdüm. Kendimce Mercan'ı arada yeni bir harç olarak değerlendirmeye ve birşeyleri pekiştirmeye çalıştım.

      Ama yok, malzeme kötü

      Sil
  5. Cocuk büyütmek gecmisle yüzlesmenin en somut hali. Ben de kendi cocuklugumu, kim ve nasil böyle biri oldugumu düsünürken buluyorum kendimi cokca, terapist kassa cikaramaz yemin ederim bu düsünceleri:). Hic yerim degil akil vermek ama madem internet denizine biraz kustun rahatladin, benden de sana sise icinde bir not yolluyorum:): Bunlari ya yüzyüze (bilirim cok dramatik olabilir o konusmalar, rahatlatmaktansa gerebilir) ya mektupla (tavsiye olunur) muhattabina da desen, denmemis birsey kalmasa, gönlünü hafifletsen ya. Kendimden biliyorum öfke, kin irin gibi vallahi, sonra nereye atlayacagi belli olmaz, bünyeden acilen atmak gerek:)… Sevgiler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Çiğdem; dramatik olmaz onlarla konuşmalar. Çünkü oturup konuşmayı/dinlemeyi pek sevmezler. Okur-yazarlıkları çokça olmasına rağmen ise, yazdığım mektuptaki noktalama işaretlerini ve onlara yüklediğim anlamı da pas geçerler.

      Yani ben denedim elbet bir takım yollar konuşup rahatlamak adına ancak olmadı...olamayacağını da kabul ettim çoktan artık.

      Sil