4 Eylül 2008 Perşembe

Aşkımın kurbanı olursam...

....Mercan beni Brezilya dizilerindeki maksimum 8 minimum 4 isimli yakışıklı oğullar gibi terk edip gider herhalde?
Hemde "o bize göre değil" demeden...
İçindeyken uzun, finaline gelindiğinde ise kısacık olduğu kanısına varılan anne adaylığı süresince hep kendimce gerçek aşkı tarif etmeye çalışmışım. Oğlumu.. Oğluma duyduğum ve duyacağım aşkı. Şimdi durup okuduğumda hem yalın buluyorum, hem eksik, hem yakın hem yarım, hem başarılı hem dandik.
Anneliğimin belki en güzel dönemindeyim. "Anne" olmak, hele küçücük oğlumun o küçücük ağzında minnacık dilini kullanak, uğraşarak, uzun zamandır gözlemleyerek ve dinleyerek uzun çalışmalar sonunda beni benden eden annelik tavan yapmış durumda.

İnsan kendi mamülünden böylesine basit şeyleri almayı ağaçtan hamsi toplayabilmek gibi saçma ve sıradışı buluyor. "Yahu" diyor insan... "Bu küçümen bir fıdıldı, ultrasonda dr. birşey gösterdiğinde anlıyormuş gibi "hııı" derdik ki o kadar küçümendi, sonra... sonra nasıl ya? anne diyo bu"!!

Dehşetengiz duygular içindeyim artık. Mercan yürümeye başladığında çok çok yeni ve sürprizlerle dolu bir döneme girdiğimize emindim, ancak üzüm kadar küçük "ultrasonal" bebeğimin yürümesi, parmak uçlarına kalkması, insanlarla iletişime girmesi, isteklerde bulunması, konuşması.... Nereye kadar? Hergünümüz sürpriz, her günümüz heyecan, merak. Hergün yeni bir aşk. "Anneee" derken o, yavşak yavşak bakarken gözümün içine, çapkın çapkın kısarken gözlerini duyduğum kelimeyemi ağlasam, oğlumun resmen kur yapabilme yetisine sahip olmasına mı bilemiyorum. "Çok hızlı büyüyorlar canım.." diyorlardı bunlar için ama bu kadar mı hızlı?

Karşıyım. Bugün bana yaptığını yarın öbürgün elalemin kızına yapacak, süzecek, gözünün içine bakacak, "aşkıım" falan diyecek.

Iyyy

Tüylerim diken diken oldu.

Tamamiyle gereksiz, zamansız, hatalı ve hastalıklı bir kıskançlığın pençesine düştüm yine. Daha doğmadan başlayan "pipisini önce ben gördüm" triplerimi; söz konusu olmayan hayali kız arkadaşlar adına tüm kızlara yapar buldum kendimi.

Aşığım. Seviyorum. Hiç bitmeyecek, azalmayacak, her türlü kötü-zor güne dayanabilecek, küslükler ve kırgınlıkların hakkından gelebilecek sağlamlıkta bir aşk bu. Aşk geçer derler aslında... Olabilir, geçebilir. Mümkün bence. Ama o zaman bu aşk değil, veya onların sözünü ettiği şey aşk değil. Hormonal azmanlaşma, kızışma falan belki.. Kediler gibi. Aşk bu bence.

Tam üzerine bastığım şey. Ayağıma basınca benim yerime "iaaaa" diye çığlık atan şey. Kabahat işlediğinde "annee" diyen, pamuk yanaklı, cennet kokulu, derin bakışlı, yakışıklı evladım. Gıdısı, avuçları, dudakları, beyaz inci dişleri, yumuşacık ayaklı yumoşa bandırılmış oğlum...

16. ayımıza ayak basıyoruz 2 gün sonra... Parmak uçlarımızda...


Ps: Yazımı başından okuduğumda defalarca "bebeğim" dediğimi farkettim. İstemek başarmanın yarısıdır... "O artık çocuk! Sonra delikanlı.. falan. Bebek değil. Hep bebek olmayacak, yok bebek yok bebek no bebek, çocuk o adam o"

3 yorum:

  1. Bebek mi? O da ne? Daha bu sabah kendi bloguma yazdığım yazıyı copy-paste edeceğim izninle:
    "Bebek

    Dün akşam birden babannenin sana işaret parmaklarıyla "bızzz" yaptığı ve senin kahkahalarla gülüşün aklıma geldi. Kayınvalideme söyledim hemen, "yine yapsanıza".. Kayınvalidem "Caaan, ben bebekken sana Bızz yapıyordum biliyor musun?" dedi sana. Sen de yüzüne baktın, sonra birden yerde emeklemeye başladın, bütün salonu gülerek ve emekleyerek dört döndün. "Bebek oldum işte yeniden, yine yap" Yaa sana biri "bebekler emekler" mi dedi, ne zaman dedi, bunu sen ne zaman ne şekilde öğrendin?

    Kelimeler ve benzerlikleri.. Kitabında bir resim var, bana göre kamyon. Baban, deden ve babannen ise "taş kırma makinası" diyorlarmış, çünkü o kamyon taş ocaklarında kullanılan özel bi kamyonmuş. Bir akşam seninle kitap okuyoruz, onu sordun, ben de "kamyon" dedim. Yere çömeldin ve elinle yere vurur gibi bir harekete başladın, bir yandan da yüzüme bakıyorsun, bana birşey anlatmaya çalıştığın belli. Hemen babannene sordum, bu ne diyo diye. [Ahh ahh! Hayat gidiyor bir yandan ben çalışırken, neyse bu konuya girmeyelim :( ] Çamlıca'da çam fıstığı toplayıp taşla kırmışsınız.. Yorumsuz!?....%#^ Acaba seninle sessiz film oymamanın zamanı geldi mi? "

    YanıtlaSil
  2. aynı kıskançlığa bende düştüm,eşime" nasıl vericez bu oğlanı kızlara " dedim:)) o da çok güldü tabii " genelde oğlanlar verilmez,kız alınır ama"dedi :))ne fark eder ki..benim oğlum...ay neyse valla senin yazıyı okudum yine fena oldum,hamileykende çok ağlatmışlığın var beni haberin olsun:))
    nice 16 aylara:)

    YanıtlaSil
  3. Berna'cım blogunuz hayırlı olsun, hoş pek yeni değilmiş galiba ancak yeni öğrendim. Senide Can'ı da öpüyorum...

    Güldem, bu kıskançlık iyileşemez bence ama arada sırada kendimizi kandırmaca yapıp kıskanmıyormuş gibi yapsak iyi olacak, asıl kıskanılacak günler gelecek o zamana saklayalım mı napalım valla bilmiyorum ki bende gülüyorum ağlanacak halime :))

    YanıtlaSil