20 Mayıs 2009 Çarşamba

Kaldığım gidemediğim yerden...

Merhaba Dünya!
Pöşkürebildiğim tek yere yazamayacak, içimi dökemeyecek, anlatamayacak kadar çooook düşünceli ve yorgunum. Fiziksel ve ruhsal olarak. Bu ajans beni bozdu. Koca geçenlerde "çürüttü seni orası" dedi. Hissettiğim ama bulamadığım tabirdi. O söyleyince hafifledim, kabul ettim, içsel kararlar verdim. "Buradan ayrılmalıyım"!!!.
Ama yapamıyorum. Bunu yapamadığım gibi haftasonları Mercan'ı da acıma ortak edip ajansa getiriyorum. 




Neden sıyrılıp çıkamıyorum, beni tutan frenleyen şey ne bilmiyorum. Burada anlayışsız, hoşgörüsüz, sabırsız ve adaletsiz insanlara ayırdığım kadar zaman ayıramadığım evim ve ailem söz konusu iken, içimde biriken öfke, kin ve yorgunluğa rağmen neden "hadi bana eyvallah" diyemiyorum?

Eskiden olsa yapabileceğim birşeyi yapamıyorum. Acıyorum... "aman işler kalmasın, kimse mağdur olmasın" diyorum, "biraz daha durayım" diyorum.. Bunu diye diye kaç ay geçirdim bilmiyorum. Bu geçen zaman zarfında kaç kez gururum incindi, kaç kez eve gittiğimde öpüşemeden uyumuş olan oğlumu koklarken özür dileyip ağladım, kaç kez sigarayı bıraktım, kaç kez kocimle sakin sakin oturup iki laf edebildim bilmiyorum. Gerçekten bilmiyorum. Bu ruh hali nedir, neden ve kime acıyorum bilmek istiyorum. Ben yapamıyorum bari biri beni çekip alsın istiyorum. 

Mercan'ın hayattaki ilk yılında evde onunlaydım. İşi, çalışmayı, gözlerimin kanlanmasını, kafamın durmasını, telefonlardan kaçmayı öyle özlemişim ki ilk bir kaç ay ofiste sabahlamak hem suçluluğu getirmişti hem kendimi iyi hissettirmişti. "He he.. hala üretiyorum" diye sevinmiştim körelmekten korktuğum için. Fakat bu durum döndü dolaştı beni 7/24 sömürülen biri haline getirdi.

Her akşam istifa ediyorum, her sabah "işim var" diye koştura koştura ajansa geliyorum. 

Malmıyım neyim?

O kadar bitkinim ki Mercan'ın 2. yaşgününü coşkuyla kutlayamadım. Hazırlık yapacak halim yoktu, gürültü kaldıracak kafam. Biraz kreşte kutladık, biraz aileyle.

Güzel oğlum herşeye rağmen vazgeçmedi benden. Hatta daha çok bağlandık. Üzmüyor beni, üzünce gelip sarılıp öpüyor anneciğim. Dün gece uyandığında yanına yattım. O 1.20'lik yatakta sarılışıp uyuduk. Asıl uyuması gereken oydu tabi ama bende sızmışım. Zaten öyle güzel kokuyor ki insan ikiye katlanıp bir köşede sıkıştığı halde spastikliğini farketmiyor. 

Sabah oğlum uyandırdı beni. Kocaman, sıcak bi öpücük kondurdu dudaklarıma. Erkeğim, küçük sevgilim.

"Hadi kalkalım annecim" dedim.. "Servis gelecek"

-"hadi kaykayım"



2 yorum:

  1. ama bızde korkmaya başlamışdık iyiden iyiye:) ben yerim bu yav ruyu yakışıklı şey:) iş konusu ise benim çözemediğim birşey...ne diyim?bizi mercandan mahrumetme:)

    YanıtlaSil
  2. Olmuyor ki böyle. Yazıyı okuyunca kendimi buldum, acaba benim kalemimden mi çıktı bu cümleler dedim. Yine aynı kaosu yaşadım. Ama hayır. Bu sorunu ve çalışma hayatının acımasızlığını yaşayan tek kişi ben değilmişim.

    Bir kısır döngü devam edip gidiyor işte. Ezerek, yıkarak, kimi zaman hafiflerek yada düzelerek...

    YanıtlaSil