30 Kasım 2011 Çarşamba

Default

Şu hayatta, şu ülkede hele... Aksini belirtmediğiniz takdirde default bir bireysiniz. Sistem size, sizin için mutlak varsayılanı atar.

Doğunca nüfus cüzdanınızın din hanesine, erkekseniz muaf tutulacağınız zorunlu hizmetlere, kadınsanız toplum içerisinde bulunmanız gereken yere ve sosyal hayattaki duruşunuza, çoğunlukça kabul edilebilir düşüncelere.. vs bir 'varsayılan' atanır. Ve aslında hayatta pek çok şeyin bir 'varsayılanı' vardır.
Default ayarlarınızla oynamanız için çeşitli yerlere dilekçe ile başvurmanız gerekir hep. Mesela hala organ naklinin günah olduğunu 'varsayılan' olarak kabul etmiş toplumumuzda; ölüm halinizde organlarınızın ihtiyaç sahiplerine nakledilebilmesi için devlet kapısını aşındırarak başvuruda bulunmanız gerekir. Bu saçma default ayar yüzünden milyonlarca sağlıklı organ toprağın altında çürür, neden? Veya şimdi son dönemdeki askerlik olayını ele alırsak; "oğul, senin defaultun asker olmak, git gerekirse öl" demek çarpık değilmi? Defaultunu değiştirmek için gidip vicdani retçi olman sonra da cezai hüküm yemen lazım. Belki ben budizme meyilliyim, dinsiz imansızım? Haydaaa, git başvur mahkeme karar versin ki değiştir o satırı.... Fişlen, dışlan?

2 yorum:

  1. çoğunlukça kabul edilebilir düşüncelere.. vs bir 'varsayılan' atanır."
    şöyle bir soru geldi aklıma:çoğunluk düşünce ve davranış sınırlarını neye göre, nasıl belirliyor?
    genetik ivmeden kaynaklanan doğal seyri ve bir önceki nesli taklit etmesini kastetmiyorum;

    "sivrilikleri" törpüleyen gizli etken nedir?
    Bana "korku" gibi geliyor. Korku ama, öznesi olmayan bir korku.
    Örneğin, oruç tutmanın zorluğunu ve iticiliğini içgörü dışlamasına rağmen, kınamnma korkusu ona katlanmayı zorunlu kılıyor. Bireylerin dışında, yine aynı bireylerin tanımsız güdüleri bu korku tapınağını yaratıyor gibi....

    YanıtlaSil
  2. sivrilikleri, henüz sivrilmeden önleyen etkenler olduğu kanısındayım. Bu da düşünmemek, fikirler yürütmemek ve zihnimizde vuku bulan şeyleri dilimizle dışa dökemememiz. Yani korku aslında 'sivrilinebilirlik' üzerine bir iç geçiriş yaşarken salınıyor başlıyor. Tıpkı verdiğiniz örnekteki gibi...

    Herkes düşünce esnekliğini; doğduğu, büyüdüğü ortam ve çevrelerin esnekliği çerçevesinde yaratabiliyor. Sesini çıkarma gereksinimi duyması özgüven meselesi aslında birazda. Baskıca bir ailenin yetiştirdiği çocukla, tam aksi yapıda bir ailenin yetiştirdiği çocuğun; kendini ifade edebilme oranlarıyla alakalı. Bu yüzden çocukları yetiştirme biçimlerimizin çok önemli olduğunu düşünüyorum...

    YanıtlaSil