18 Eylül 2012 Salı

'Sürükleyen kitaplar' tanımı


Belki 2 yıldan uzun bir zamandır roman okumuyorum. Kısa öyküler okudum ancak roman okumamaya kararlıydım. Nedeni; kitapların sonundan tatmin olmayışım, onları cılız buluşum ve kitap boyunca gerek karater, yer, zaman ve olay betimlemelerinin zenginliğiyle örtüşür bulamamamdı. Tabii ki bu sadece bir bakış açısı. Sonuçta o kitapların yazılış süreçleri, kurgulamalar hepsi takdire değer ve en önemlisi dünya çapında belli kitlelere ulaşmıştı. Popüler demek yanlış olur ama, bir okuyucu akımı geliştirmişlerdi kendi içlerinde.

Fakat tabi tüm bu kıstaslar onları illa da beğenmemiz gerektiği sonuca vardırmaz. Neticede bende okuyup okuyup beğendiğim ancak sonunda "ee bu mu şimdi" diyerek hüzne boğulduğum bu kitap türünden uzaklaştım. Tarih, sosyoloji, antropoloji, bilim alanında yazılmış bilgi dağarcığımı besleyecebileceğim kitaplara yöneldim. Sonuçta kitap okumazsam çatlayabilirdim.

Gel gelelim, geçen yıl bir Murakami rüzgarı esmeye başladığında, 'Haşlanmış Harikalar Diyarı ve Dünyanın Sonu' adlı kitabıyla birşeyler okudum, farklı birşeyler olduğu ve okunabileceği kanısına vararak bu kitabı aldım. Ama yine okumadım :) Okumam geçtiğimiz ay gerçekleşti ancak. 

Haşlanmış Harikalar Diyarı ve Dünyanın Sonu; okuduğum en farklı romandı. Kime ve neye göre farklı olduğu da ilk paragrafta belirttiğim gibi benimle alakalı sanırım. Ama bu kitap sonrasında Murakami ve kitapları hakkında okuduklarımın tamamı mutlak bir "farklılık"tan bahsediyordu. Yani çoğunuluğun görüşüne yakın biryerdeydim. Ne mutlu!

Karakterlerin özelliklerini kaleme alırken, dünya görüşü, sakarlıkları, zaafları veya yanından geçen bir kızın bileğindeki bilezik hakkındaki düşünceleri, bu düşüncelerin ona neyi anımsattığı konusunda fazlaca detaylı ve bu detaylandırmaya tezat bir şekilde 'kolay' anlatım dili insanın üzerinde karakteri halasının oğlu gibi benimsemesine yol açıyor. Hatta ne halası, ne oğlu? Yeni rolünüz için karakter çalışması yapıyor gibi hissedebilirsiniz bile kendinizi.

Karakterlerden sonra; olayın geçtiği zaman, etkileşime geçilen kişiler, dönemin karakteristik özellikleri hiçbir fikriniz olmamasına rağmen bir zamanlar görüp geçirdiğiniz bir yaşanmışlık etkisi bırakıyor.

Çok mu abarttım?

Peki.. Olaylar, konu, kurgu.

Olayın etkisinde kalış...
Olaylar samimi ama konu fantastik, kurgu ise sürrealist. İşte bu. Absürd olan şeylerin tamamı Murakami'nin 'büyülü' diyebileceğim anlatımıyla mantıklı gelebiliyor. 

Haşlanmış Harikalar Diyarı ve Dünyanın Sonu kitabının konusunu anlatmayacağım tabi. Inception filmini izlediyseniz ve sınırlı bir bakış açınız yok ise, en önemlisi de gördüğünüz veya okuduğunuz şeyleri "aman canım, film işte" deyip belleğin bir kenarında çürümeye bırakmıyorsanız, bu kitabı okuduğunuzda paralel evrenler ile ilgili belgeselleri araştırarak izleme ihtiyacı duyabilirsiniz. Ben zaten paralel evren/ler (tekil veya çoğulluğu konusunda halen düşünmekteyim) hakkında zihnimin derinliklerinde uçup kaçtığımdan bu kadar etkilendim belki. Hatta kitap paralel evrenleri konu almıyor aslında tamemen, bu benim bu kitapta hayalgücümü gıdıklayan öğeydi sadece.

Eski roman tecrübelerime istinaden başta belirttiğim "kitabın sonunu beğenmeme" rahatsızlığıma ise antibiyotik gibi geldi bu kitabın sonu. Çünkü kitabın sonu benim için opsiyonlu bitiyordu. Yani "tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan" ikileminde biryerde bitiyordu ve bence Murakami bunu çok iyi düşünmüştü. Kitabın bütününe yayılan yayılan ince fantastik kurgunun sonu bıçakla kesilir gibi bitemez veya iyi son/kötü son biçilemezdi. Son; okuyucunun olaya kimin açısından veya hangi parallellikteki kişinin açısından baktığına göre değişirdi. 

Neticede bu kitap; diğer Murakami kitaplarına açılan bir yol benim de roman okumama dönüşüm oldu. Bodrum'da girdiğim bir kitapevinde diğer kitaplarına bakayım dedim; Zemberekkuşu'nun Güncesi, İmkansızın Şarkısı, Sahilde Kafka ve 1Q84 vardı. 4'ü hakkında da bir fikrim olmadığından, sadece Murakami'nin üslubuna saygıdan seçim kriterim yoktu, birini alıp çıkacaktım işte… 1Q84'ü gözüm yemediği için alamadım. O "beni al" dedi, ben "yok bebeğim çok kalınsın" dedim. Gerçekten çocuk taburesi gibi birşeydi. Geniş, kaygısız ve bol boşluklu bir dönemde okuyabilirdim, şimdi değil.

Sahilde Kafka ismiyle hoşuma gittiği için aldım, kitabın arka kapağını bile okumadım adam gibi, aldım.

Sahilde Kafka'yı henüz okuyorum. Dün akşam 232 sayfa okumuşum. Yağmur, serinleyen hava ve ertesi gün kalkma kaygısı olmasa daha da okurdum, çünkü çok huzursuz bir yerde bıraktım. O kitap bu gece biter.

Bu kitapta farklı. Bu hayalgücü farkı Japon kültürünün zenginliğinden ve mitlerinden mi besleniyor emin değilim. Belki sadece Murakami'nin çocukluğunda fazla turp yemesindendir.. Fikrim yok. Ama şimdiye kadar gerek karakter betimlemeleri, gerek olay dizilişleri ve eninde sonunda bu karakterlerin biryerde bir absürdlük içinde yollarının kesişeceğini kestiriyor olmam gerçeği büyüleyici.

Sahilde Kafka'nın konusunu da anlatamayacağım. Ancak 15 yaşındaki bir ergenin evden kaçışıyla süregelen olaylar dizisini okuyoruz. Ergenimizin özellikle farklı olmaya çalışması da gözden kaçmazken, bu farklı olma çabasının sebeplerini ve uzaklarda biryerlerde onunla etkileşim içinde olma ihtimali yüksek kişilerin nasıl ve ne şekilde etkileşime girdikleri kitabın genel çerçevesi. Karışık, evet. Zaten güzel olan yanı da bu kestirilemez gidişatı.. Öyle ki dün gece biryerde "hass***" dedim! Ki kolay kolay böyle tepkiler vermem kitaplarda, az çok fikir üretiriz çünkü.

Az-çok diyorum. Az-çok demek, bir konu hakkında insanın içine su serpen bir işarettir. "Az-çok çalıştım işte" dersin mesela, ama "hiç çalışmadım" demek kesin ve nihaidir. Bu kitapta şu anda hiç ama hiç fikrim olmadan sürükleniyorum. Sonunda da büyük ihtimalle benim seçimime göre bitişini kendimin yazabileceği birşeyler olacak.

Yani; Murakami okunmalı diyorum. Naçizane…


6 yorum:

  1. 'Okunmalı' görüşüne canı gönülden katılıyorum. Murakami rüzgarına geçen yıl kapılmıştım Sahilde kafka henüz okumadım ama araya bir de aynı coğrafyadan ryu murakami önermek isterim:)
    Ve bir de ne zaman murakami okunsa dönüp jazz dinleniyor değil mi:)
    http://nehirida.blogspot.com/search/label/Kitap
    burada alt alta yazmıştım ben de

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet! Bu kadar olur!!

      Gerçekten de Murakami okurken, fonda smooth jazz çalıyorum, okuduktan sonra yine jazz tınıları kulağımda, satırlar zihnimde canlanıyor. Şaşırtıcı bir zevk tınısı :)

      Linkini favorilerime ekledim, çünkü orada bir cevher var gibi geldi. Sahilde Kafka bittiği vakit o cevherden nasipleneceğime emin olabilirsin.

      Sil
  2. Hım o liste bir de 2012 diye ayrılıyor aslında ben yetişemiyorum yoksa şu sıra biten kitaplarım vardı:)
    iş nedeniyle paylaşamasam da buralardan haberleşiyoruz. Ses veremesem de çok şey var burada bilmeni isterim. (sayfalarında)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Evet, o işler yüzünden bende paylaşamıyor, hatta halihazırda paylaşılmış olanları dahi okuyamıyorum. Aynı şeyden müzdaribiz sanırım. Buralara daha çok şey eklemek, birsürü şey paylaşmak ve aktarmak istiyorum ama bunu başaramadığım da ortada :)

      Yine de çok teşekkürler...

      Sil
  3. Kirpinin Zarafeti - Muriel Barbery önereceğim ben de.
    Özellikle yabancı yazarların yazdığı romanları okuyamıyordum uzun süredir. Ama Kirpinin Zarafeti, okuduğum en güzel romanlardan biri kesinlikle. Hatta bunda da fona biraz Jazz biraz klasik müzik(Bach) koyabilirsin. Ama romanı okudukça klasik müzik rahatsız edici olmaya da başlayabilir :)
    Murakami adını fazlasıyla duyuyorum son dönemde, bu da haliyle tepkisel bir duruma yol açıyor. Ama okumam gerektiğine ikna oldum sayende :) Doğum iznim için bir liste yapmam gerekiyor zaten, 1-2 tane de Murakami ekleyeyim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "olur, okurum" desen yalan, "ay yok hiç okuyamam" desem yalan olur. Bir süre Murakami rüzgarında kendimi duvardan duvara çarpacağım sanırım. Sonra da "aman yeter roman okuma" deyip kestirip atabilirim :)

      Ama sen oku. Hele doğum izninde; doğumun öncesi ve sonrasında -beklemek adına, uykusuz gecelere cila anlamında- sana yardımı olabilir diye düşünüyorum :)

      "Burada zamanın bir anlamı yok, zamanın değeri yok ve hükmü yok" / Sahilde Kafka

      Sil