4 Nisan 2013 Perşembe

Mission: Impossible

Bira bardağını suluboya yaparken kullanmak mı hata
Yoksa uzun zamandır bira içmediğini bile bile o bardaktan medet ummakmı?

* * *

Basit bir şekilde işim bittiğinde bardağı boşaltarak oluşabilecek dalgınlığa bağlı kazaları önleyebilirdim.

Neyse ölen veya yaralanan yok.

* * *

Gelir bahar ayları gevşer gönül yayları derler de, baharın bozduğu ender insanlardan biriyim sanırım. 3 gündür bitmek tükenmek bilmeyen başağrısı, sabah yataktan kalkamayan beden, tembelleşmiş, üşengeç kişilik...!


Tüm bu semptomlar yazın yaklaşmakta olduğu ve benim ne bok yiyeceğimi bilemememle ilintili. Yazı sevmiyorum. Hatta tabiri caizse nefret ediyorum kendisinden. Dün yağmur yağdı, hava kapandı, güneş bulutların arkasında kaldı diye sevindim. İnanılmaz enerjiktim. Bugün güneş yine yedi yedi bitirdi beni!

İşte böyle kafa ağrılı bir günde o depresyon senin bu depresyon benim giyip giyip çıkarırken her sıradan dişi gibi "kuaför mü alışveriş mi" ikileminde kaldım. İkisini de yaptım. Önce kuaföre gidip (yalnız kuaför fobim had safhada olduğundan arkasında iz bırakmak istemeyen uluslararası ajan edasıyla -veya kaçakta olabilirim belki- farklı kuaförlere giderim. Hiç 'kuaförüm' olmamıştır) saçlarımı kestirdim. Ama kestirirken gayet temkinliydim. Saçımı kesecek olan oğlan "buyrun saçınızı ıslatalım" dediğinde kontrolün bende olduğunu belirtmek amaçlı "dur önce ben bi ne istediğimi anlatayım" şeklinde gerekli ayarı verdim. Her "değişik" önerisine kısa ve net bir şekilde "hayır istemez" yanıtını verdim. Bazı kuaförler arti'z' olur. "Bak sana bu gider, bu gelir, şurayı şöyle kaldıralım, burayı öttürelim, tepene tüy konduralım" diye aklını çelmeye çalışır, kafanı bulandırır. Zaten benim de kuaför fobim bunun gibi nedenlerden vardır. Sevmem, gelemem. Benim bir amacım var buraya gelirken, tutup niye bana çıt çıt saç takmayı öneriyorsun ki. Bununla ilgilensem sözünü eder sorarım. Evet işi bu, satışını yapmak zorunda ama tahammül edilir değil bence ve saygısızca.

Velhasılı oğlanı mümkün mertebe gerip yaratıcılığını öldürdükten sonra totalde tıpkı amaçladığım gibi bir tutam saç kestirdim rahatladım. "Güzel oldu eline sağlık" dememle yumuşadığımı düşünüp fön alternatiflerini sıralamaya başladı. Hayır arkadaşım istemiyorum. "sağol istemez" dedim yine.

Bu garip müşteriden sonra ağzını fazla açmasa belki herşeyin daha kolay olabileceği düşüncesi 2-3 saat etkili olmuştur sanırım.

Kuaför görevimi tamamladıktan sonra alışveriş görevimi sigara ve hazır mantı alarak kullandım ama tabi ki kesmedi. Gel gör ki son bir kaç yıldır da giyim, süs-püs işlerinden iyice çekilmiş son derece yalınlaşmış haldeyim. Hatta onu geçtim sıradan bir tişört almaya çıkıp "aman ne gerek var, evdekilerin suyu mu çıkmış" dediğim de çoktur. Dolayısıyla alışveriş görevini tamamlayamadım.

Neyse ki akşam saatlerinde bir kitap adı çalındı kulağıma (veya gözüme. belki beynime.. oralara) Ne hikmetse bir boşlukta bilgisayar başında kaldığımda peşi sıra yeni pencereler açıp çeşitli adresler yazarak açılmalarını beklediğimde yazdığım adreslerden biri Ebru'dur. Yine onu ziyaret ettiğimde bir kitap tanıtımı gördüm. Okumaya yeltendiğimde işin ucunun Zihni Abi'ye kadar vardığını görünce haydi  dedim, önce onu sonra bunu okuyayım. Neticede ikisini de okudum kitabı da sipariş ettim. Böylece alışveriş görevimi tatmin edici bir şekilde tamamladım.

Şimdi sırf melankolik melodisi yüzünden aşağıdaki şarkıyı 2. kez dinliyorum. Sözlerine baksan minareye çık atla. Çık bi daha atla. Ayrıca intihar etme dinen caiz değil. Yani teist olmadığıma göre 8. dinleyişimde biryerlerden attırabilir bu şarkı beni.

Sanırım başağrıma eşlik eden uğultu ve zonklamaya eşlik edip onu bastırıyor. Zaten her şarkıyı can kulağıyla dinlememek lazım. Bazen enstrümanları veya enstrümanları tercüme eden insan seslerini öylece dinlemek lazım. Anlamaya çalışmadan. Anlam yüklemeden, üzülmeden veya kızmadan.




3 yorum:

  1. Zihni Abi geçen hafta yazınca ben de hemen yazıyı okuduğum gün akşamında başlamıştım okumaya:)
    Kuaför olayın ibretlik:)Bu sabah radyoda canlı yayına bir kadın kuaförü katıldı ve soruyor zevzek sunucu çok konuşuyor mu kadınlar adamsa hem de nasıl anlatamam dedi:) Meğer onlar da pek detliymiş.
    Keşke rsalonda sigara içilebilseydi dedim kulağımda müzik...şimdi şu saniye.
    Ben Kürtçe de sözlere bakmaksızın tepeden tırnağa irkilirim. Bazen hıçkıra hıçkıra ağlama noktasına bile gelirim. Karpuzdan kavundan bahsettiğini sonradan öğrendiğim türkülerde. Bazen cidden sadece ezgiye teslim olmak arındırıyor insanı herşeyden.
    Güzel gözlü oğluşa öpücükler.
    İyi geceler

    YanıtlaSil
  2. Kürtçe de öyle evet dediğin gibi kavuna karpuza dillendirilen türküler var, e yorum da hep dokunaklı hep dokunaklı arkadaş. 'Kesin acıklı birşeylerden bahsediyor' diye düşünmeden edemiyor insan :)

    YanıtlaSil
  3. Aradan kocaman 2 ay geçmiş ve ben bu şahane melodik mırıldanmayı görmemişim! Üzgünüm! Bu blogu izlediğim halde neden benim yan sütuna otomatik düşmemiş ki! Ben nerde yanlış yaptım şarkısını söyleyeceğim gün boyu:) blog ayarını gözden geçireyim.

    YanıtlaSil